Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 44

göz bebeği * Işığın azlığına veya çokluğuna göre büyüyüp küçülen, gözde irisin ortasındaki yuvarlak delik.
* Çok sevilen, önem verilen (kimse vb.).
göz bilimi * Gözün yapısının, çalışmasının ve hastalıklarının incelendiği hekimlik dalı, oftalmoloji.
göz boncuğu * Nazar değmesin diye takılan göz biçimindeki boncuk nazar boncuğu.
göz boyamacılık * göz boyamak işi.
göz boyamak * kandırmak, yanıltmak; gösterişle aldatmak.
göz değmek * uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşmek.
göz demiri * Gemilerin baştarafında bulunan, her zaman kullanılan büyük çapa.
göz dikeği * Pek çok istenerek üzerine düşülen şey.
göz dikmek * bir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak.
göz dişi * Üst çenedeki köpek dişlerinden her biri.
göz doldurmak * görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek.
göz doyurmak * (bir şey) gözü, görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek.
göz emeği * Gözü çok yoran ince iş.
göz erimi * Ufuk.
göz etçiği * Gözün iç açısındaki kırmızıçıkıntı.
göz etmek * gözle işaret etmek.
göz evi * Bkz. göz yuvası.
göz gezdirmek * derinlemesine incelemeden okumak.
* bir yeri, bir şeyi çabucak incelemek.
göz göre göre * belli ve apaçık olarak, herkesin gözü önünde.
göz görmeyince gönül katlanır * yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz.
göz göz * üzerinde birçok göz (delik) bulunan.
* oda oda.
göz göz olmak * üzerinde birçok göz (delik) oluşmak veya bulunmak.
göz göze * Bakışlarıkarşılaşarak.
göz göze gelmek * her iki tarafın bakışlarıkarşılaşmak.
göz gözü görmemek * yoğun sis, duman, toz gibi sebeplerle hiçbir şey görülememek.
göz hakkı * Görülüp de imrenilebilecek yiyeceklerden, görenlere çıkarılan pay.
göz hapsi * Bir kimseye bulunduğu yerden ayrılmaması biçiminde verilen ceza.
göz hapsine almak * bakışlarınıüzerinden ayırmamak, gözetlemek, hiçbir davranışını gözden kaçırmamak.
göz kadehi * Göz banyosu için kullanılan kadeh biçimindeki kap.
göz kamaştırıcı * muhteşem, çok güzel, parlak, görkemli.
göz kamaştırmak * kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulandırmak.
* bir niteliğiyle hayran bırakmak.
göz kapağı * Göz yuvarlarının önünde bulunan, birbirine yaklaşarak gözü örten, kenarlarında kirpikler bulunan
koruyucu organ.
göz kararı * Ölçü veya tartı ile değil, gözle oranlanarak belirlenen miktar.
göz kaşsüzmek * dikkatle ve hissettirmeden bakışlarla kontrol altında tutmak.
göz kesesi * Gözlerin hemen altında derinin ve kasların bozulmasısonucu oluşan şişkinlik.
göz kesilmek * bütün dikkatiyle bakmak.
göz kırpmadan * acımadan, merhamet etmeden.
* hiç duraksamadan, hiç çekinmeden.
göz kırpmak * göz kapağınıkapayıp açmak.
* başkasına söylediklerinin doğru olmadığını işaretle anlatmak için, benimsediği kimseye bakarak gözünü
kapayıp açmak.
göz kırpmamak * hiç uyumamak.
göz koymak * bir kimseyi veya bir şeyi ele geçirmeyi istemek.
göz kulak olmak * gözetmek, korumak, bakmak.
* görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak.
göz kuyruğu * Gözün şakak tarafındaki ucu.
göz kuyruğuyla bakmak * göz ucuyla bakmak.
göz memesi * Göz etçiği.
göz merceği * Gözün ön tarafında bulunan ve dışardaki cisimlerin görüntüsünün ağtabaka üzerine düşmesini sağlayan
mercek biçiminde saydam organ.
göz nuru * Görme yeteneği.
* Değerli bir işortaya çıkarmak için gözleri çok yoran.
göz nuru dökmek * göz emeği harcamak.
göz nuru dökmek * fazla emek sarfetmek.
göz önü * Görülebilen, yakın yer.
göz önünde * apaçık, belirgin, aşikâr olarak.

Bir yanıt yazın