göze görünmemek | * ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak. * kendisi var olduğu hâlde göz onu görememek. |
göze göz | * Aynı biçimde acısınıçıkarma, misilleme. |
göze yasak olmaz | * bir kimseye veya nesneye bakılmasınıkimse önleyemez. |
göze yutarlığı | * Vücuda giren mikropların yutar hücreler tarafından yutulup yok edilmesi, hücre yutarlığı, fagositoz. |
göze zarı | * Hücre zarı. |
gözeler arası | * Dokularda gözelerin arasında yer alan, hücreler arası. |
gözeme | * Gözemek işi. |
gözemek | * Kumaştaki deliği örerek kapatmak. * Dikilen bitkilerin seyrek yerlerini sıklaştırmak. |
gözene | * Kovandan bal alırken arılardan korunmak için başa giyilen, ön tarafıtelden başlık. |
gözenek | * Delikli bir nesnenin deliklerinden her biri. * Bitkilerde solunum ve fotosentez için gerekli okjisen ve karbondioksit alışverişine, suyun buhar olarak dışarıatılmasına yarayan, yaprakların alt yüzeyinde çok sayıda bulunan, hücreler arasındaki mikroskobik deliklerden her biri, mesame. * Canlıdokularda dışderi üzerindeki küçük, basit açıklık, mesame. * Güneşyüzeyinde görülen küçük yuvarlak, kara lekelerden her biri. * Bir malzemenin içinde irili ufaklı boşlukların bulunmasıhâli süngerimsi görünüş. * Pencere. * Bir işlemede, örgüde, ipliklerin kesilmesi, ayrıtutulmasıyoluyla oluşturulan boşluk, ajur. |
gözenekli | * Gözenekleri olan. |
gözeneklilik | * Gözenekli bir cismin niteliği. |
gözeneksiz | * Gözenekleri olmayan. |
gözeneksizlik | * Gözeneksiz olma durumu. |
gözer | * Buğday, toprak gibi şeylerin elendiği iri gözlü kalbur. |
gözetici | * Gözetme yapan, koruyucu, bakıcı, kollayıcı. * Yarışçılarıaralarındaki açıklığa göre derecelendiren yarışlık şartlarında, ellişer metre aralıkla dönemeçlere dizilen en az dört gözlemciden her biri. |
gözetilme | * Gözetilmek işi. |
gözetilmek | * Gözetmek işi yapılmak veya gözetmek işine konu olmak. |
gözetim | * Gözetme işi, nezaret. * Himaye. * Gözaltı. |
gözetime almak | * Bkz. gözaltına almak. |
gözetiş | * Gözetmek işi veya biçimi. |
gözetleme | * Gözetlemek işi. |
gözetleme deliği | * Kapının dışındakileri görmeye yarayan ve kapı ortasında açılmışmercekli delik. |
gözetlemek | * Birine veya bir şeye gizlice bakmak. * Birinin yaptıklarını belli etmeden izlemek. |
gözetleniş | * Gözetlenmek işi veya biçimi. |
gözetlenme | * Gözetlenmek işi. |
gözetlenmek | * Gözetlemek işi yapılmak. |
gözetletme | * Gözetletmek işi veya durumu. |
gözetletmek | * Gözetlemek işini birine yaptırmak. |
gözetleyici | * Gözetlemek işini yapan (kimse). |
gözetleyiş | * Gözetlemek işi veya biçimi. |
gözetme | * Gözetmek işi. |
gözetmek | * Korumak, bakmak, özen göstermek, himaye etmek. * Önem vermek, göz önünde bulundurmak, ayrıtutmak. * Kollamak, kayırmak, beklemek. * Bir sonuca giderken bütün ayrıntıve etkenleri dikkate almak. |
gözetmen | * Okullarda öğrenciler arasında düzeni sağlamakla görevli kimse, mubassır. * Film çalışmalarında yapımcıadına filmin sanat, teknik ve para yönünü düzenleyen kimse. |
gözetmenlik | * Gözetmenin yaptığı iş. |
gözettirme | * Gözettirmek işi. |
gözettirmek | * Gözetmek işini yaptırmak, gözetmesini sağlamak. |
gözgü | * Ayna. |
gözle görülür, elle tutulur hâle gelmek | * çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek. |
gözle yemek | * bir şeye çok istekle ve dik dik bakmak. * göz değdirmek. |
gözleği | * Gözetleme yeri. * Dağların yüksek yerlerinde nişan almak için ağaç veya taştan yapılan belli yer. |
gözlem | * Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerini bilmek amacıyla, dikkatli ve plânlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede. * İnceleme sonucu elde edilen değer, müşahede. * Çeşitli araç ve gereçlerin yardımıyla olayların sebeplerini bilmek için uygulanan bilimsel yöntem. * Bir yazıveya eseri yazmaya başlamadan önce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapma işi. * Bir gök cismini veya olayınıçıplak gözle veya bir araç yardımıyla izleyerek, görülen değerleri tespit etme işlemi, rasat. |
gözlem evi | * Gök gözlemleri yapan, gök cisimlerini ve olaylarını inceleyen yer, rasathane, observatuvar. |
gözlemci | * Dikkatle, eleştirici bir gözle gözlem yapan kimse, müşahit. * Bir konferans, kongre vb. ne katılan, genellikle söz alma ve önerge verme hakkı olmayan, toplantılarıkendi veya başkasıadına izleyen kimse, müşahit. |
gözlemcilik | * Gözlemcinin yaptığı iş. |
gözleme | * Gözlemek işi, tarassut. * Gök bilimi veya meteorolojide özel araçlarla inceleme. |
gözleme | * Sacda veya yağda kızartılan, tatlıveya tuzlu bir hamur işi. |
gözleme | * Meralarda yağışın toprakla tutulmasıve yem üretiminin artırılmasıamacıyla, 40-50 cm aralıklarla 15-20 cm çapında ve 7-8 cm derinliğinde çukurlar açılması. |
gözlemeci | * Gözleme yapan veya satan kimse. |
gözlemecilik | * Gözlemecinin işi veya mesleği. |
Kategoriler