Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 48

gözletme * Gözletmek işi.
gözletmek * Gözlemek işini yaptırmak.
gözleyici * Gözlemci, müşahit, rasıt.
gözleyiş * Gözlemek işi veya biçimi.
gözlü * Herhangi bir biçimde veya renkte gözü olan.
* Bölmesi veya gözleri olan.
* Deliği olan.
gözlük * Görme bozukluğu olan gözlerin daha iyi görmesine veya gözleri korumaya yarayan, bir çerçeveye
yerleştirilmişçift camdan oluşan araç.
* Atların çevreden ürkmemeleri için gözlerinin iki yanına takılan siper.
* Gözene.
gözlük takmak * gözlük kullanmak.
* iyi görmek, dikkat etmek.
gözlükçü * Gözlük satan veya onaran kimse.
* Gözlük satma ve onarma işlerinin yapıldığıdükkân.
gözlükçülük * Gözlük satma işi.
* Gözlüğe cam takma, gözlük çerçevesi onarma işi.
gözlüklü * Gözlük takmışolan, gözlük kullanan.
gözlüklü yılan * Kobra.
gözlüksüz * Gözlüğü olmayan, gözlük takmamışolan.
gözsüz * Gözü olmayan.
* Görmez, âmâ, kör.
gözü (veya gözleri) kararmak * başıdönmek, hafif baygınlık geçirmek.
* umutsuzluğun veya aşırı bir isteğin etkisi altında ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
gözü (veya gözleri) üstünde (kalmak) * kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek.
* herkesin dikkatini çekmek.
gözü aç * Doymak bilmeyen, aç gözlü.
gözü açık * Uyanık, becerikli.
gözü açık gitmek * gerçekleşmesini çok istediği bir dileğine erişmeden ölmek.
gözü açıklık * fırsattan yararlanma, kurnazca davranma.
gözü açılmak * iyiyi kötüyü veya kendisine yarayanıayırt eder duruma gelmek.
gözü akmak * gözü yaralanıp kör olmak.
gözü alışmak * önceden iyi göremediği bir şeyi sonradan görür olmak.
* bir şey ilk etkisini yitirmek, yadırganmaz olmak.
gözü almamak * bir işi becerebileceğine inanmamak, yadırganmaz olmak.
gözü arkada kalmak * bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek.
gözü bağlı * Aymaz, gafil.
* Sorup soruşturmaksızın, bakıp anlamadan.
gözü bağlı olmak * bağlanmak, tutulmak.
* büyülenmiş bulunmak.
gözü bir şeyde (veya bir şeyin üzerinde) olmak * dikkati bir yerde toplanmak.
gözü bulanmak * bulanık görmeye başlamak.
gözü büyükte olmak * büyük emeller beslemek.
gözü çıkasıca * ilenç olarak söylenen söz.
gözü çıkmak * gözün kör olsun.
gözü dalmak * gözü bir noktaya dikili olarak dalgın bakmak.
gözü dışarda * Evine, eşine bağlı olmayıp başkalarıyla da ilişki kuran.
gözü doymak * çok istenen bir şeyin yeterli miktarıelde edildikten sonra daha çoğunu istememek.
gözü dönesi * “geberesi” anlamında bir ilenç.
gözü dönmek * aşırı bir isteğin, öfkenin etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
gözü dumanlanmak * öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek.
gözü dünyayı görmemek * hiç kimseye, hiçbir şeye önem, değer vermemek.
gözü gibi sakınmak (saklamak veya esirgemek) * bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak.
gözü gibi sevmek * pek çok sevmek.
gözü gitmek * bir şeyi istemeden görmek, elinde olmayarak bakmak.
gözü gönlü açılmak * neşelenmek, ferahlamak.
gözü gönlü tok * Bkz. gönlü tok.
gözü görmemek * görmez olmak.
* belli bir şeyden başka bir şeyle ilgilenmemek.
* öfke sonucu en kötü şeyleri yapacak duruma gelmek.
gözü görmez olmak * artık ona değer vermemek.
gözü göz değil * iyi insan olmadığıyüzünden, bakışından belli oluyor.
gözü hiçbir şey görmemek * heyecana kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek.
gözü ısırmak * bir kimseyi tanıyacak gibi olmak.
gözü ilişmek * birdenbire veya istemeden görmek.
gözü kalmak * elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek.
* elde edemediği bir şeyi kıskanmak.

Bir yanıt yazın