Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 10

halka dönük * Halkın yararına olan.
halka inmek * halkın anlayışve görüşdüzeyinde olmak.
halka olmak * bir çember biçiminde dizilmek.
halka oyunları * El ele tutuşup çember biçiminde dizilerek oynanan oyunlar.
halka yay * Boru anahtarının iyi tutmasınısağlayan ve çevreyle anahtar kolu arasına konulan sarmal yay.
halkacı * Halka yapan veya satan kimse.
* Lûnaparklarda şişe, sigara gibi nesnelere halka geçirmek yoluyla oyun oynatan kimse.
halkalama * Halkalamak işi.
halkalamak * Bir şeyi kıvırarak halka biçimine getirmek.
* Bir yer veya şeyin çevresini çember biçiminde kuşatmak.
halkalanış * Halkalanmak işi veya biçimi.
halkalanma * Halkalanmak işi.
halkalanmak * Halka biçiminde oluşmak.
halkalayış * Halkalamak işi veya biçimi.
halkalı * Halkası olan.
* Bir tür olta iğnesi.
halkalıdamar * Bitkilerin gelişmesine yarayan halka biçimindeki damar.
halkalı gözler * Çevresindeki tenin rengi koyu olan gözler.
halkalılar * Sülüklerle solucanları içine alan sınıf.
halkamsı * Halka biçiminde olan.
halkavî * Halka biçiminde olan.
halkçı * Halkın yararı için uğraşan (kimse).
halkçılık * Bireyler arasında hiçbir hak ayrılığı görmemek, topluluk içinde hiçbir ayrıcalık kabul etmemek, halk adı
verilen tek ve eşit bir varlık tanımak görüşve tutumu, popülizm.
* XX. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan, yoksul halkın yaşayışıve duygularıüzerinde duran bir edebiyat çığırı,
popülizm.
halkiyat * Halk bilimi, folklor.
halkoyu * Büyük bir topluluğun türlü siyasî ve toplumsal sorunlardaki görüşünün alınmasıve ona göre uygulamaya
girişilmesi için yapılan oylamada halkın bildirdiği olumlu veya olumsuz oy.
hallaç * Yünü, pamuğu yay veya tokmak gibi bir araçla kabartma, ditme işini yapan kimse, atımcı.
hallaç pamuğu gibi atmak * toplu durumda bulunan kişi veya nesneleri darmadağın etmek.
hallaçlık * Hallacın yaptığı iş, atımcılık.
hallenme * Hallenmek işi.
hallenmek * Yeni bir duruma girmek, değişmek.
* Kendinden geçmek, bayılır gibi olmak.
* Bir şeye karşı istek duymak. hallenip küllenmek kendi imkânlarıyla iyi kötü geçinip gitmek, kendi yağıyla
kavrulmak.
halleşme * Halleşmek işi.
halleşmek * Karşılıklıdertlerini anlatmak, dertleşmek.
* Bir şeyle yakından ilgilenmek.
halletme * Halletmek işi.
halletmek * Güç görünen bir olay veya duruma çözüm yolu bulmak.
* Çözmek.
* Yoluna koymak, olumlu sonuca bağlamak.
* Bir cismi bir sıvı içinde eritmek.
* Bir yemeği yenecek duruma getirmek.
* Cinsel ilişki kurmak.
hallice * Durumu benzerlerine göre biraz daha iyi olan.
hallihamur * İçinde bulunduğu şartlara uymak anlamına gelen hallihamur olmak deyiminde geçer.
hallolma * Hallolmak durumu.
hallolmak * Çözümlenmek, sonuçlanmak.
* Bir sıvı içinde erimek.
hallolunma * Hallolunmak durumu.
hallolunmak * Çözülmek, sonuca bağlanmak.
halojen * Madenlerle birleşince tuz verebilen flor, klor, brom ve iyot elementlerine verilen ad.
hâlsiz * Hâli, gücü olmayan, bitkin, dermansız, takatsiz.
hâlsizce * Hâlsiz bir biçimde (olan).
hâlsizleşme * Hâlsizleşmek durumu.
hâlsizleşmek * Hâlsiz bir duruma gelmek.
hâlsizlik * Hâlsiz olma durumu, bitkinlik, dermansızlık, takatsizlik.
halt * Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma.
* Uygunsuz söz söyleme, uygunsuz işyapma.
* Uygun olmayan, beğenilmeyen şey.
halt etmek * uygunsuz bir söz söylemek, uygunsuz davranmak.
halt karıştırmak * uygunsuz davranışta bulunmak veya işyapmak.
halt yemek * yakışıksız ve kötü bir işyapmak.
halter * Birbirine metal sapla bağlanmışiki gülle veya disklerden yapılmış araç.
* Bu aracı iki elle kaldırmayıamaçlayan spor dalı.
halterci * Halter sporu yapan kimse.
haltercilik * Halterci olma durumu.

Bir yanıt yazın