halka dönük | * Halkın yararına olan. |
halka inmek | * halkın anlayışve görüşdüzeyinde olmak. |
halka olmak | * bir çember biçiminde dizilmek. |
halka oyunları | * El ele tutuşup çember biçiminde dizilerek oynanan oyunlar. |
halka yay | * Boru anahtarının iyi tutmasınısağlayan ve çevreyle anahtar kolu arasına konulan sarmal yay. |
halkacı | * Halka yapan veya satan kimse. * Lûnaparklarda şişe, sigara gibi nesnelere halka geçirmek yoluyla oyun oynatan kimse. |
halkalama | * Halkalamak işi. |
halkalamak | * Bir şeyi kıvırarak halka biçimine getirmek. * Bir yer veya şeyin çevresini çember biçiminde kuşatmak. |
halkalanış | * Halkalanmak işi veya biçimi. |
halkalanma | * Halkalanmak işi. |
halkalanmak | * Halka biçiminde oluşmak. |
halkalayış | * Halkalamak işi veya biçimi. |
halkalı | * Halkası olan. * Bir tür olta iğnesi. |
halkalıdamar | * Bitkilerin gelişmesine yarayan halka biçimindeki damar. |
halkalı gözler | * Çevresindeki tenin rengi koyu olan gözler. |
halkalılar | * Sülüklerle solucanları içine alan sınıf. |
halkamsı | * Halka biçiminde olan. |
halkavî | * Halka biçiminde olan. |
halkçı | * Halkın yararı için uğraşan (kimse). |
halkçılık | * Bireyler arasında hiçbir hak ayrılığı görmemek, topluluk içinde hiçbir ayrıcalık kabul etmemek, halk adı verilen tek ve eşit bir varlık tanımak görüşve tutumu, popülizm. * XX. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan, yoksul halkın yaşayışıve duygularıüzerinde duran bir edebiyat çığırı, popülizm. |
halkiyat | * Halk bilimi, folklor. |
halkoyu | * Büyük bir topluluğun türlü siyasî ve toplumsal sorunlardaki görüşünün alınmasıve ona göre uygulamaya girişilmesi için yapılan oylamada halkın bildirdiği olumlu veya olumsuz oy. |
hallaç | * Yünü, pamuğu yay veya tokmak gibi bir araçla kabartma, ditme işini yapan kimse, atımcı. |
hallaç pamuğu gibi atmak | * toplu durumda bulunan kişi veya nesneleri darmadağın etmek. |
hallaçlık | * Hallacın yaptığı iş, atımcılık. |
hallenme | * Hallenmek işi. |
hallenmek | * Yeni bir duruma girmek, değişmek. * Kendinden geçmek, bayılır gibi olmak. * Bir şeye karşı istek duymak. hallenip küllenmek kendi imkânlarıyla iyi kötü geçinip gitmek, kendi yağıyla kavrulmak. |
halleşme | * Halleşmek işi. |
halleşmek | * Karşılıklıdertlerini anlatmak, dertleşmek. * Bir şeyle yakından ilgilenmek. |
halletme | * Halletmek işi. |
halletmek | * Güç görünen bir olay veya duruma çözüm yolu bulmak. * Çözmek. * Yoluna koymak, olumlu sonuca bağlamak. * Bir cismi bir sıvı içinde eritmek. * Bir yemeği yenecek duruma getirmek. * Cinsel ilişki kurmak. |
hallice | * Durumu benzerlerine göre biraz daha iyi olan. |
hallihamur | * İçinde bulunduğu şartlara uymak anlamına gelen hallihamur olmak deyiminde geçer. |
hallolma | * Hallolmak durumu. |
hallolmak | * Çözümlenmek, sonuçlanmak. * Bir sıvı içinde erimek. |
hallolunma | * Hallolunmak durumu. |
hallolunmak | * Çözülmek, sonuca bağlanmak. |
halojen | * Madenlerle birleşince tuz verebilen flor, klor, brom ve iyot elementlerine verilen ad. |
hâlsiz | * Hâli, gücü olmayan, bitkin, dermansız, takatsiz. |
hâlsizce | * Hâlsiz bir biçimde (olan). |
hâlsizleşme | * Hâlsizleşmek durumu. |
hâlsizleşmek | * Hâlsiz bir duruma gelmek. |
hâlsizlik | * Hâlsiz olma durumu, bitkinlik, dermansızlık, takatsizlik. |
halt | * Bir şeyi başka bir şeyle karıştırma. * Uygunsuz söz söyleme, uygunsuz işyapma. * Uygun olmayan, beğenilmeyen şey. |
halt etmek | * uygunsuz bir söz söylemek, uygunsuz davranmak. |
halt karıştırmak | * uygunsuz davranışta bulunmak veya işyapmak. |
halt yemek | * yakışıksız ve kötü bir işyapmak. |
halter | * Birbirine metal sapla bağlanmışiki gülle veya disklerden yapılmış araç. * Bu aracı iki elle kaldırmayıamaçlayan spor dalı. |
halterci | * Halter sporu yapan kimse. |
haltercilik | * Halterci olma durumu. |
Kategoriler