hamt etmek | * Tanrı’ya şükretmek. |
hamt olsun | * “Tanrı’ya şükürler olsun” anlamında hoşnutluk anlatır. |
hamule | * Yük. * Kâğıt dolgu maddesi. |
hamur | * Unun su veya başka sıvılarla yoğrulmuşdurumu. * (kâğıt için), Nitelik, tür. * (ekmek ve hamur işleri için) İyi pişmemiş. * Öz, asıl, maya. |
hamur açmak | * yoğrulmuşhamuru inceltip yufka durumuna getirmek. |
hamur boya | * Ressamın boya tablasıüzerinde, resmine sürmek için hazırladığıhamur kıvamındaki yağlı boya. |
hamur çorbası | * Hamur ile yapılan çorba. |
hamur gibi | * yorgunluktan eli ayağıtutmaz. * yiyeceklerin çok pişip bulamaç durumuna gelmesi. |
hamur işi | * Hamurdan yapılan yiyeceklerin genel adı. |
hamur tahtası | * Üzerinde hamur açılan tekerlek biçiminde ve kısa ayaklımasa, yastağaç. |
hamur tatlısı | * Hamurla yapılan tatlıların genel adı. |
hamur teknesi | * İçinde hamur yoğurmaya yarayan özel kap. |
hamur tutmak | * hamur hazırlamak. |
hamurcu | * Fırında hamur yoğuran (işçi), hamurkâr. |
hamurculuk | * Hamurcunun işi veya mesleği. |
hamurkâr | * Hamurcu. |
hamurlama | * Hamurlamak işi. |
hamurlamak | * Hamur sürmek. * (kapalıtencerenin kenarını buğu çıkmasın diye) Hamurla sıvamak. |
hamurlanma | * Hamurlanmak işi. |
hamurlanmak | * Hamura bulanmak. |
hamurlaşma | * Hamurlaşmak işi. |
hamurlaşmak | * Hamur kıvamıalmak, gevşemek. |
hamursu | * İyi pişmemiş, hamur gibi, hamurumsu. |
hamursuz | * Yahudilerin, Hamursuz Bayramıdolayısıyla yapıp yedikleri bir çeşit mayasız çörek. |
Hamursuz Bayramı | * Yahudilerin Mısır’dan çıkışlarınıanmak amacıyla her yıl kutladıkları bayram. |
hamurumsu | * Hamur kıvamında olan, iyi pişmemiş, hamursu. |
hamut | * Araba koşumunda atların boyunlarına geçirilen ağaç veya üstüne meşin geçirilmişçember. |
han | * Osmanlıpadişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan. * Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan. |
han | * Yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan yapı. * Büyük şehirlerde serbest mesleklerde çalışanların oda veya daire tutup çalıştıkları birkaç katlıyapı. |
han gibi | * gereğinden çok genişolan yer. |
han hamam sahibi | * mülkü çok, varlıklıkimse. |
han kapısından teğelti atmak | * defetmek, kovmak. |
hanay | * İki ve daha çok katlıev. * Sofa, hol. * Avlu. |
Hanbelî | * İslâmlıkta sünnet ehli denilen dört mezhepten biri. * Bu mezhepten olan kimse. |
hancı | * Han işleten kimse. |
hancısarhoşyolcu şarhoş | * kimin ne yaptığı, ne ettiği belli değil. |
hancılık | * Hancı olma durumu veya hancının yaptığı iş. |
hançer | * Ucu eğri ve sivri, kamaya benzer, silâh olarak kullanılan bir tür bıçak. |
hançer çiçeği | * Çiçekleri hançer sapınıandırdığı için Lâtin çiçeğine verilen bir ad. |
hançere | * Gırtlak. |
hançerleme | * Hançerlemek işi. |
hançerlemek | * Hançerle yaralamak veya öldürmek. |
hançerlenme | * Hançerlenmek işi. |
hançerlenmek | * Hançerle yaralanmak veya öldürülmek. |
handan | * Şen, neşeli. |
hande | * Gülme, gülüş. |
handikap | * At yarışlarında binicilerle eyerin toplam ağırlığının, atların koşuyu kazanma şansınıetkileyecek biçimde ayarlanması. * Elverişsiz durum, engel. |
handiyse | * Yakın zamanda, neredeyse, hemen hemen. |
hane | * Ev, konut. * Ev halkı. * Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri, bölük, göz. * Ondalık sayısisteminde bir sayının sağdan sola doğru rakamlarının derecelerine göre her birinin bulunduğu yer, basamak. * Klâsik Türk müziğinde, peşrev gibi saz parçalarının bölümlerinden her biri. * Birleşik kelimelerde ikinci kelime olarak bulunur, bina, yapı, yer, makam anlamlarınıkarşılar. |
hanedan | * Hükûmdar veya devlet büyüğü gibi bir kişiye dayanan soy, büyük aile. * Belli ve büyük soydan gelen. * Eli açık ve konuksever. |
Kategoriler