Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 21

hasırlamak * Hasırla döşemek, üstünü hasırla örtmek.
hasırlanma * Hasırlanmak durumu.
hasırlanmak * Hasırla döşenmek, üstü hasırla örtülmek.
hasırlı * Hasırı olan, hasırla kaplanmışolan.
* Hasırla kaplanmışşişe.
hasis * Cimri, pinti, kısmık.
* Bayağı, insanıküçülten, alçak.
hasislik * Hasis olma durumu.
* Hasis davranış.
hasislik etmek * cimrice davranmak.
hasiyet * Özgülük, hassa.
* (yiyecek ve içecek için) Yarar, etki.
hasiyetli * (yiyecek ve içecek için) Yararlı, etkili.
haslet * İnsanın yaradılışından gelen özellik, huy.
haspa * Kız veya kadınlara şaka veya alay yollu söylenen söz.
hasret * Özlem.
hasret çekmek * özlem duymak.
hasret gitmek * özlemini çektiği, sevdiği bir yere veya kimseye kavuşamadan ölmek.
hasret kalmak * özlemek.
hasretini çekmek * çok özlemek.
* ihtiyaç duyduğu hâlde o şeyi elde edememenin üzüntüsü içinde bulunmak.
hasretli * Hasreti olan, özlemli.
hasretlik * Sevilen bir şey veya kimseden ayrıkalma durumu, ayrılık.
hasretme * Hasretmek işi.
hasretmek * Bir şeyin bütününü birine, bir şeye ayırmak, vermek.
hasrolunma * Hasrolunmak durumu.
hasrolunmak * Bir şey bütünüyle birine verilmek, ayrılmak.
hassa * Özgülük, özellik, hasiyet.
hassa askeri * Hükümdarıkorumakla görevli askerî sınıf.
hassas * Duyum ve duygularıalgılayan.
* Çabuk duygulanan, duygun, duyar, duyarlı, içli, alıngan.
* Çabuk etkilenen.
* Yapımıve bakımıözen isteyen, aksamadan çok doğru çalışan, kesin ölçüler gerektiren işlerde kullanılan
(alet).
hassas olmak * duyarlı bulunmak, çabuk duygulanmak.
hassasiyet * Hassaslık, duygunluk, duyarlık.
hassaslık * Hassas olma durumu, hassasiyet.
hassaten * Ayrıca, özellikle, bilhassa.
hasse * Bir çeşit pamuklu kumaş, patiska.
hasta * Sağlığı bozuk olan, esenliği yerinde olmayan (kimse, hayvan).
* Zihinsel yetenekleri bozulmuşolan.
* Parasız, züğürt.
hasta bakıcı * Tedavi ile ilgili hekimin buyruklarınıyerine getirip hastaya bakan hemşirelere yardım eden kimse.
hasta bakıcılık * Hasta bakıcı olma durumu.
* Hasta bakıcının işi.
hasta etmek * hasta olmasına yol açmak.
hasta ol benim için, öleyim senin için * kişi kendisi için bir fedakârlıkta bulunan kimseye karşısırası gelince daha büyük fedakârlıkta bulunur.
hasta olmak (veya düşmek) * hastalanmak.
hastahane * Hastaların yatırılarak tedavi edildikleri sağlık kurumu.
hastahanelik * Hastahaneye kaldırılacak durumda olan.
hastahanelik etmek * birini aşırıderecede dövmek.
hastahanelik olmak * hastahaneye yatmayı gerektirecek kadar hastalanmak.
* çok dayak yemek.
hastahaneye kaldırmak (veya yatırmak) * tedavi amacıyla hastahaneye götürmek.
hastalandırma * Hastalandırmak işi veya biçimi.
hastalandırmak * Hasta etmek, hastalanmasına sebep olmak.
hastalanış * Hastalanmak işi veya biçimi.
hastalanma * Hastalanmak işi.
hastalanmak * Sağlığı bozulmak, esenliği yerinde olmamak, hasta olmak.
hastalık * Organizmada birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla fizyoloji görevlerinin bozulmasıdurumu, sayrılık,
maraz, esenlik karşıtı.
* Ruh sağlığının bozulmasıdurumu.
* Bitkilerin yapılarında görülen bozukluk.
* Aşırıdüşkünlük, tutku.
hastalık almak (hastalık kapmak veya hastalığa tutulmak) * bulaşıcı bir hastalığa yakalanmak.
hastalık tablosu * Hastanın yatağının başında bulunan ve hastalığın seyrini gösteren levha.
hastalıklı * Vücut direnci az olan, çabuk hastalanan, mariz.

Bir yanıt yazın