havlatmak | * Havlamasına sebep olmak. |
havlayış | * Havlamak işi veya biçimi. |
havlı | * Havı olan. * Havlu. |
havlıcan | * Zencefilgillerden, aynıadla anılan kök sapları baharat olarak kullanılan ıtırlı bir bitki (Galanga officinalis). |
havlu | * Kurulanmaya yarar havlı bez. |
havlu atmak | * (oyunda) pes etmek. |
havlucu | * Havlu dokuyan veya satan kimse. |
havluculuk | * Havlu dokuma veya satma işi. |
havluluk | * Havlu asmak için özel olarak yapılmış araç, havlu asacağı. * Banyolarda havluların konulduğu küçük dolap. * Havlu yapmaya elverişli olan, özel dokunuşlu pamuklu (kumaş). |
havra | * Yahudi tapınağı, sinagog. * Çok gürültülü yer. |
havsala | * Kuşkursağı. * Leğen. * Zihnin bir şeyi anlama ve kavrama yetisi. |
havsalasıalmamak | * aklıkabul edememek. |
havsalası geniş | * Hoşgörüsü olan, hiçbir şeye aldırışetmeyen. |
havsalasına sığmamak | * aklıalmamak, kavrayamamak. * kabul edememek. |
havuç | * Maydanozgillerden, koni biçimindeki etli kökü için sebze olarak yetiştirilen iki yıllık otsu bir kültür bitkisi, yeregeçen, pürçüklü (Daucus carota). |
havuç suyu | * Havuç meyvesinin sıkılması ile elde edilen meyve suyu. |
havuçlu kek | * İçinde havuç bulunan kek. |
havuduyla yutmak | * Bkz. deveyi havuduyla yutmak. |
havut | * Deve semeri. |
havuz | * Su biriktirmek, yüzmek veya çevreyi güzelleştirmek gibi amaçlarla altıve yanlarımermer, beton ve benzeri şeylerden yapılarak içine su doldurulan, genellikle üstü açık yer. * Kum, asit vb. konulan çukur yer. * Büyük gemilerin onarılmak için çekildikleri yer. |
havuzcu | * Otelde havuzla ilgili işlere bakan görevli. |
havuzcuk | * İdrar borularının böbrekle birleştikleri yerde huni biçimindeki genişlik. |
havuzlama | * Havuzlamak işi. |
havuzlamak | * (gemiyi) Onarmak için havuza çekmek. |
havuzlanma | * Havuzlanmak işi. |
havuzlanmak | * (gemi) Onarılmak için havuza çekilmek. |
havuzlu | * Havuzu olan. |
havuzsuz | * Havuzu olmayan. |
havvaanaeli | * Küçük beyaz çiçekli bir yıllık bir bitki (Anastatica hierochuntia). |
havya | * Madenlerle yapılan kaynak işlerinde lehimi eritmek için ateşle veya elektrikle kızdırılarak kullanılan, çoğunlukla çekiç biçiminde ucu bakır alet. |
havyar | * Tuzla hazırlanmışyarıezme durumunda, genellikle mersin balığıyumurtası. |
havza | * Dağveya tepelerle sınırlanmış, sularıaynıdenize, göle veya ırmağa akan bölge. * Maden bölgesi. * Tekne. |
hay | * İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılır. |
hay Allah | * iyi dilek. |
hay hayı gitmek vay vayıkalmak | * sağlığını, gençliğini yitirerek sağlığından yakınır duruma gelmek. |
haya | * Er bezi. |
hayâ | * Utanma duygusu, utanç, utanma, sıkılma. |
hayâ perdesi yırtılmak | * utanç duymamak. |
hayal | * Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, imge, hulya. * İmge. * Görüntü. * Belli belirsiz görülen şey, gölge. * Aydınlatılan bir perde arkasında deri veya kartondan yapılmış, hareket edebilen resimlere verilen ad ve bu resimlerle oynatılan oyun. |
hayal gücü | * Zihnin hayal yaratma yetisi, düşgücü, imgeleme, muhayyile. |
hayal bilim | * Bilim kurgu. |
hayal düzeyi | * Hayal edebilme gücü, seviyesi. |
hayal etmek | * bir şeyi zihinde tasarlayıp canlandırmak. |
hayal gibi | * ince, zarif. |
hayal kırıklığı | * Çok istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmeyişinden duyulan üzüntü, düşkırıklığı. |
hayal kurmak | * gerçekleşmesi istenen, özlenen şeyi düşünmek. |
hayal meyal | * Belli belirsiz, açık seçik olmayan (durumda). |
hayal olmak | * gerçekleştirilememek. * geçmişte kalmak, hatıra olmak. |
hayal oyunu | * Karagöz oyunu. |
hayal seviyesi | * Hayal düzeyi. |
Kategoriler