hazırlık dönemi | * Hazırlanmak için geçen süre. |
hazırlık görmek | * hazır olmak için gereken şeyleri toplamak veya durumları sağlamak. |
hazırlık sınıfı | * Öğrencilere, belli bir öğretim programını izlemek veya belli bir okulda okumak için gerekli temel anlayış, bilgi ve becerileri kazandırmak amacıyla bir okula, bir üniversiteye bağlı olarak açılan sınıf. |
hazırlıklı | * Bir şey için önceden hazırlanmışolan. |
hazırlıklı olmak (veya bulunmak) | * hazırlanmışolmak. |
hazırlıksız | * Bir şey için önceden hazırlanmamışolan. |
hazırlıksız olmak (veya bulunmak) | * hazırlanmamışolmak. |
hazırlop | * Sarısıkatılaşacak derecede kaynatılmış(yumurta). * Başkasıtarafından hazırlanmış, sağlanmış, emeksiz, külfetsiz. |
hazin | * Acıklı, üzüntü veren, dokunaklı, hüzünlü. |
hazine | * Altın, gümüş, mücevher gibi değerli eşya yığını, büyük servet. * Değerli şeylerin saklandığıyer. * Gömülü veya saklı iken bulunan değerli şeylerin bütünü. * Devlet malı, parasıveya bunların saklandığıyer. * Kaynak. * Büyük bağlılık duyulan, değer verilen şey veya kimse. * Devletin altın, döviz, bono ve nakit işlemlerini maliye ile birlikte düzenleme görevini üstlenen makam. |
hazinedar | * Bir hazineyi bekleyen, yöneten kimse. |
hazinedarlık | * Hazineyi yönetme görevi. |
haziran | * Yılın 30 gün süren altıncıayı. |
haziran böceği | * Mayıs böceklerinden, tarım bitkilerine çok zarar veren kın kanatlı bir böcek (Amphimallus solstitialis). |
hazire | * Etrafıçitle çevrili ve girilmesi yasak yer. * Cami, türbe, tekke gibi yerlerde çevresi parmaklıklarla çevrili mezar yeri. |
hazletmek | * Gidermek, kaldırmak, çıkarmak, silmek. |
hazmetme | * Hazmetmek durumu. |
hazmetmek | * Sindirmek. * Hoşa gitmeyen bir davranışıkarşılıksız bırakmak, içine atmak. * Katlanmak, dayanmak, sabretmek. |
hazne | * Hazine. * Bir şeyin toplandığı, biriktirildiği yer, depo. * Döl yatağı. |
hazret | * Kutsal sayılan kimselerin adlarının başına getirilen unvan. * Bir seslenme sözü. * Adısöylenmeyen bir kimseden söz edilirken kullanılır. |
hazretleri | * eskiden saygıduyulan kişilerin adlarınıveya makamlarını gösteren söze başka unvanlarla birlikte getirilirdi. |
hazzetme | * Hoşlanma. |
hazzetmek | * Hoşlanmak. |
hazzınıçıkarmak | * zevkini çıkarmak. |
He | * Helyum’un kısaltması. |
he | * Türk alfabesinin onuncu harfinin adı. |
he | * Evet. |
he demek | * onamak. |
heba | * Hiçbir işe yaramadan yok olma, boşa gitme. |
heba etmek | * boşuna harcamak, ziyan etmek. |
heba olmak | * boşa gitmek, ziyan olmak. heba olup gitmek |
hebenneka | * Zeki ve becerikli olmadığıhâlde kendini öyle sanan. |
heccav | * Yergici. |
hece | * Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği, seslem. |
hece ölçüsü | * Hece vezni. |
hece taşı | * Mezar taşı. |
hece vezni | * Belirli sayıdaki hece kümelerine dayanan nazım ölçüsü, parmak hesabı. |
hece yutumu | * Kelime içinde benzer hecelerden birinin düşmesi. |
hececi | * Hece ölçüsüyle şiir yazan (şair). * Millî Edebiyat döneminde hece ölçüsüyle şiirler yazan beşşairden her biri. |
hececilik | * Hece vezni ile şiir yazma yanlısı olan kimse. |
heceleme | * Hecelemek işi. |
hecelemek | * Bir kelimenin hecelerini teker teker söylemek. * İlk bakışta okuyamayıp heceleri teker teker okumak. |
heceletme | * Heceletmek işi veya biçimi. |
heceletmek | * Hecelemesini sağlamak. |
heceli | * Herhangi bir sayıda hecesi olan. |
hecelik | * Heceyi esas alan ses birimi. |
hecin | * Çift parmaklılar takımının, devegiller familyasından, uzunluğu 3, yüksekliği 2 m kadar olan, sırtında besin depo etmeye yarayan tek hörgücü bulunan, hızlıyürüyen bir memeli türü (Camellus dromedarius). |
hedef | * Nişan alınacak yer. * Amaç, gaye, maksat. |
hedef almak | * Bkz. nişan almak. * ulaşılmak istenen amaca göre davranmak. * (bir kimseyi, bir yeri) yıpratmak, eleştirmek amacıyla karşısına almak. |
hedef kitle | * Verilmek istenen mesajın ulaşmasıhedeflenen bir grup veya topluluk. |
Kategoriler