her daim | * Her zaman, daima. |
her dem taze (olmak) | * yaşlı olduğu hâlde genç görünenler için söylenir. * yıl boyunca yeşil yapraklı olan (bitki). |
her derde deva | * birçok şeye çare olan. |
her firavunun bir Musa’sıçıkar | * her zalimden insanıkurtaracak bir kurtarıcıçıkar. |
her gördüğü sakallıyı babasısanmak | * görünüşe aldanmak. |
her gün | * Süreklice, sürekli olarak. |
her gün papaz pilâv yemez | * Bkz. papaz her gün pilâv yemez. |
her hâlde | * Büyük bir ihtimalle. * Her durumda, ne yapıp yapıp, kesinlikle, mutlaka. |
her horoz kendi çöplüğünde öter | * herkes ancak kendi çevresinde bir değer taşır ve sözünü orada geçirebilir. |
her ihtimale karşı | * her türlü olasılığıdüşünerek. |
her işin (her şeyin) başısağlık | * insanın yapacağıher şey vücut sağlığına bağlıdır. |
her kafadan bir ses çıkmak | * bir konu üzerinde herkes rastgele konuşmak. |
her koyun kendi bacağından asılır | * herkes kendi davranışlarından sorumludur, herkes kendi hatasının cezasınıkendi çeker. |
her kuşun eti yenmez | * herkes zorbalığa boyun eğmez, buna karşı gelecekler de çıkar. |
her nasılsa | * beklenmeyen bir durumu belirtmek için kullanılır. |
her ne hâl ise | * uzatmayalım, geçelim. |
her ne ise (veya her neyse) | * ne olursa olsun, ne kadar ise, tutarıne ise. * konuyu kapatalım, olan olmuş, uzatmayalım. |
her ne kadar | * başına getirildiği şartlıcümledeki yargının doğru veya doğal görüldüğunü, fakat bunun yeterli olmadığını anlatır. |
her ne pahasına olursa olsun | * Bkz. ne pahasına olursa olsun. |
her nedense | * sebebi bilinmez. |
her şeyin yenisi, dostun eskisi | * dostluk eskidikçe güç ve değer kazanır. |
her tarakta bezi olmak | * Bkz. kırk tarakta bezi olmak. |
her telden çalmak | * her çeşit işi yapabilir durumda olmak veya birçok konuda bilgisi olmak. |
her yerdelik | * Tanrı’nın her yerde ve her zaman bulunduğuna inanan din ve fizik ötesi görüş. |
her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır | * herkesin kendine özgü bir çalışma yöntemi, bir işyapma biçimi vardır. |
her yiğidin gönlünde bir aslan yatar | * herkesin kendine göre yüksek bir emeli vardır. |
her yokuşun bir inişi, her inişin bir yokuşu vardır | * hayat boyunca yükselme ve düşme gibi durumlar kesin değildir, bunlar birbirinin ardından gelebilir. |
her zaman | * Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık. |
hercaî | * Hiçbir şeyde kararlı olmayan (kimse), yeltek, gelgeç. * Aşkta değişken, vefasız. |
hercaî menekşe | * Menekşegillerden, mor, sarı, beyaz renkte, menekşeye benzer çiçekleri olan yıllık bir bitki, alaca menekşe (Viola tricolor). * Bu bitkinin çiçeği. |
hercaîce | * Hercaî gibi, hercaîye yakışır (biçimde). |
hercaîlik | * Hercaî olma durumu veya hercaîce davranış. |
hercümerç | * Alt üst, karmakarışık, darmadağınık, allak bullak. |
hercümerç etmek | * alt üst etmek, karıştırmak. |
herek | * Asma, fasulye gibi sarılgan bitkilerin tutunması için yanlarına dikilen sırık, ispalya. |
herekleme | * Hereklemek işi. |
hereklemek | * Asma ve fasulye gibi sarılgan veya destek isteyen bitkileri hereğe bağlamak veya bu bitkilerin yanına herek dikmek. |
hergele | * Bineğe veya yük taşımaya alıştırılmamışat veya eşek sürüsü. * Terbiyesiz, görgüsüz kimseler için bir sövgü sözü olarak kullanılır. |
hergeleci | * Yaban atlarına bakan kimse, yabanî at çobanı. |
hergelelik | * Hergele olma durumu. |
herhangi | * Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele. |
herhangi bir | * Belli olmayan, rastgele bir (kimse veya şey). |
herhangi biri | * Belli olmayan, rastgele biri. |
herif | * Güven vermeyen, aşağı görülen, bayağıkimse. * Adam. |
herifçioğlu | * Kızılan veya beklenmeyen bir işi yapan erkek. |
herik | * Beyaz renkli, yağlıkuyruğu yukarıda genişçe ve aşağıya doğru bir incelme gösteren, Karadeniz’in geçit bölgelerinde yetiştirilen, kaba karışık yapağılı bir tür koyun. |
herk | * Sürüldükten sonra bir yıl dinlendirilen, nadasa bırakılan tarla. |
herk etmek | * tarlayısürüp dinlenmeye bırakmak. |
herke | * Bakraç, kova. |
herkes | * İnsanların bütünü. * Olur olmaz kimseler, önüne gelen. |
Kategoriler