hesaplamak | * Hesap işlemini yapmak, hesap etmek. * Bir şeyi, bir durumu ayrıntılı bir biçimde düşünmek, hesap etmek. |
hesaplamak kitaplamak | * ayrıntılarıyla hesap edip düşünmek. |
hesaplanış | * Hesaplanmak işi veya biçimi. |
hesaplanma | * Hesaplanmak işi. |
hesaplanmak | * Hesap edilmek. |
hesaplaşma | * Hesaplaşmak işi. |
hesaplaşmak | * Birbirindeki alacakla vereceğin hesabınıyapmak. * Karşılıklı olarak kozlarınıpaylaşmak. * Bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini düşünürek, tartışarak bir yargıya varmak. |
hesaplatma | * Hesaplatmak işi. |
hesaplatmak | * Hesap ettirmek. |
hesaplayış | * Hesaplamak işi veya biçimi. |
hesaplı | * Satın alınabilen, bütçeye uygun, ekonomik. * Parasınıölçülü harcayan, tutumlu. * Ayrıntılarıyla düşünülüp tasarlanmış, plânlı, rasyonel. * Ölçülü davranan, ölçülü. |
hesaplı hareket etmek | * ölçülü davranmak. |
hesaplı orun | * Ekonomik mevki. |
hesaplıca | * Hesaplı(bir biçimde). |
hesapsız | * Hesabıtutulmayan. * Sayılamayacak kadar çok olan. * Önceden iyi düşünülmemiş, sonu belli olmayan. * Ölçüsüz, tutumsuz, savruk, müsrif. |
hesapsız kitapsız | * Deftere geçirmeden veya belgeye bağlamadan. * Sorumsuz, ölçüsüz. |
hesapsızca | * Hesapsız (bir biçimde). |
hesapsızlık | * Hesapsız olma durumu veya hesapsızca davranış. |
hesapta olmamak | * daha önce düşünülen şeylerin dışında olmak. |
hesaptan düşmek | * hesaptan, borçtan, alacaktan indirmek, çıkarmak. |
heterogen | * Bkz. heterojen. |
heterojen | * Ayrıcinsten. |
heterotrof | * Dış beslenen. |
heterotrofi | * Dış beslenme. |
hevenk | * Bir ipe geçirilmişveya birbirine bağlanmışyaşyemişveya sebze bağı. |
hevenkleşme | * Hevenkleşmek biçimi veya durumu. |
hevenkleşmek | * Hevenk durumuna gelmek. |
heves | * İstek, eğilim, arzu, şevk. * Gelip geçici istek. |
heves etmek | * bir şeye karşı istek duymak, eğilimli olmak. |
hevesi kalmamak | * şevki kırılmak, isteği kalmamak. |
hevesi kursağında (veya içinde) kalmak | * istediği, imrendiği şeyi elde edememek. |
hevesine düşmek | * kuvvetle istemek. |
hevesini almak | * istediği, imrendiği şeyi elde ederek ona doymak. |
hevesini kırmak | * isteklerini, düşüncelerini engellemek. * zevki kaçmak, hevesi kalmamak, şevki kırılmak. |
heveskâr | * Hevesli, amatör. |
heveskârlık | * Hevesli olma durumu. |
hevesleniş | * Heveslenmek işi veya biçimi. |
heveslenme | * Heveslenmek işi. |
heveslenmek | * İsteklenmek, heves etmek, çok istemek, eğilim duymak. |
hevesli | * Bir şeye veya bir işe istek duyan veya merak sarmışolan, istekli. * Bir sanatımeslek edinmeksizin yalnız zevk için yapan kimse, özengen, amatör. |
heveslisi | * çok isteklisi. |
hevessiz | * Hevesi olmayan, istek duymayan. |
hey | * Seslenmek veya ilgi ve dikkat çekmek için söylenir. * Sitem, yakınma, azar, beğenme gibi çeşitli duygular anlatan cümlelerde de kullanılır. |
hey gidi (hey) | * çeşitli duygularıpekiştirir veya özlem ve acınma bildirir. |
heyamola | * Gemicilerin veya işçilerin birlikte bir şey çekerken “haydi çek, gayret” anlamında bir ağızdan yüksek sesle ve makamla söyledikleri söz. |
heyamola ile | * bir işin ancak büyük güçlüklere katlanılarak ve birçok kişinin yardımıyla yapılabileceğini anlatır. |
heybe | * Binek hayvanının eyeri üzerine geçirilen veya omuzda taşınan, içine öteberi koymaya yarayan, kilim veya halıdan yapılmışiki gözlü torba. * Sapı omuza geçirilebilen tek gözlü bir tür çanta. |
heybeci | * Heybe yapan veya satan (kimse). |
heybet | * Korku ve saygıuyandıran görünüş, mehabet. * Büyüklük, ululuk, azamet. |
heybetli | * Görünüşü korku ve saygıuyandıran. * Büyük, ulu, azametli. |
Kategoriler