heybetlice | * Oldukça heybetli. |
heyecan | * Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi gibi sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu. * Coşku. |
heyecan duymak | * heyecanlanmak. |
heyecan vermek | * heyecan duymasına sebep olmak. |
heyecana düşürmek | * heyecanlandırmak. |
heyecana gelmek | * heyecanlanmak, heyecan duymak. |
heyecana kapılmak | * aşırıderecede heyecan, coşku duymak. |
heyecanlandırma | * Heyecanlandırmak işi. |
heyecanlandırmak | * Heyecan duymasına sebep olmak. |
heyecanlanış | * Heyecanlanmak işi. |
heyecanlanma | * Heyecanlanmak işi. |
heyecanlanmak | * Herhangi bir sebeple güçlü, geçici bir duygulanımdan etkilenmek. |
heyecanlı | * Çabuk, kolay heyecanlanan (kimse), müteheyyiç. * Heyecan veren. * Heyecanla yapılan. |
heyecanlılık | * Heyecanlı olma durumu. * Aşırıduyarlı olma. |
heyecansız | * Çabuk, kolay heyecanlanmayan. * Heyecan vermeyen. * Heyecanla yapılmayan. |
heyecansızlık | * Heyecan verici olmama durumu. |
heyelân | * Toprak kayması, kayşa, göçü. |
heyet | * Kurul. * Astronomi. * Biçim, kılık, dışgörünüş. |
heyetiyle | * Olduğu gibi, bütünüyle. |
heyhat | * Yazık, ne yazık!. |
heyhey | * Sinir bozukluğu, sinirlilik. |
heyheyler geçirmek | * büyük heyecanlar geçirmek. |
heyheyleri tutmak (veya heyheyleri üstünde olmak) | * çok sinirlenmek. |
heykel | * Taş, tunç, bakır, kil, alçı gibi maddelerden yontularak, kalı ba dökülerek veya yoğrulup pişirilerek biçimlendirilen eser, yontu. |
heykel gibi | * hareketsiz, duygusuz. * çok güzel (vücut). |
heykelci | * Heykel yapan sanatçı, heykeltıraş, yontucu. |
heykelci kalemi | * Heykelcilerin taş, kil, alçı gibi gereçleri biçimlendirmek için kullandıklarıkesici, düzeltici ve yontucu araç. |
heykelcilik | * Heykel yapma sanatı, heykeltıraşlık, yontuculuk. |
heykelleştirme | * Heykelleştirmek işi veya biçimi. |
heykelleştirmek | * Heykel durumuna getirmek. |
heykelli | * Heykeli olan. |
heykeltıraş | * Heykelci, yontucu. |
heykeltıraşlık | * Heykel yapma sanatı, yontuculuk. |
heyulâ | * Korkunç hayal. |
heyulâ gibi | * pek iri, iri yarı. |
hezaren | * Düğün çiçeğigillerden, hekimlikte kullanılan zehirli bir bitki (Delphinium). |
hezaren | * Bambu. * Bambu saplarından yapılmış. |
hezaren örgü | * Bambu kabuklarından soyularak elde edilen liflerle veya sentetik malzemeyle yapılan özel bir örgü. |
hezel | * Şaka, alay, mizah. * Bir şiiri veya şiir parçasınışakalı bir anlatıma çevirme. |
hezeyan | * Saçmalama. * Sayıklama. * Sabuklama. |
hezeyan etmek | * saçmalamak. |
hezimet | * Bozgun, yenilgi. |
hezimete uğramak | * bozguna veya büyük bir yenilgiye uğramak. |
hezliyat | * Hezel türünde yazılmışşiirler. |
Hf | * Hafniyum’un kısaltması. |
Hg | * Cıva’nın kısaltması. |
hı | * Evet. |
hıçkıra hıçkıra | * Hıçkırarak, hıçkırıklarla. |
hıçkırık | * Çok yemek yeme veya sinirsel bir sebeple ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla tekrarlanan ses. * Ağlarken çıkan ses. |
hıçkırık tutmak | * sürekli olarak hıçkırmak. |
Kategoriler