hıçkırış | * Hıçkırmak işi veya biçimi. |
hıçkırma | * Hıçkırmak işi. |
hıçkırmak | * Boğazdan hıçkırık sesi çıkarmak. * İçini çekerek ağlamak. |
hıçkırtma | * Hıçkırtmak işi. |
hıçkırtmak | * Hıçkırmasına sebep olmak. |
hıdiv | * Osmanlıİmparatorluğu döneminde KavalalıMehmet Ali Paşadan sonra Mısır valilerine verilen unvan. |
hıdivlik | * Hıdiv yönetimi veya makamı. * Hıdiv yönetimindeki ülke. |
hıdrellez | * Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan 6 mayıs günü. * Her yılın 6 Mayıs gününde kutlanan geleneksel bayram. |
hıfz | * Saklama. * Ezberleme, akılda tutma. |
hıfz etmek | * saklamak. * aklında tutmak, bellemek. |
hıfza çalışmak | * Kur’an’ıezberlemeye çalışmak. |
hıfzıssıhha | * Sağlıklıyaşamak için alınması gerekli önlemlerin bütünü. * Sağlık bilgisi, hijyen. |
hık | * Hıçkırırken boğazdan çıkan ses. |
hık demiş(anasının, babasının) burnundan düşmüş | * her durumuyla (anasına, babasına) çok benziyor. |
hık mık | * Tereddüt gösterme, çekingen davranma. |
hık mık etmek | * bir işten kaçınmak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak. * sorulan bir soruya açık bir anlamı olmayan, belirsiz cevaplar vermek. |
hık tutmak | * Bkz. hıçkırık tutmak. |
hıltan | * Top durumundaki çiçekleri kuruduktan sonra saplarıkürdan olarak kullanılan yabanî bir bitki. |
hıltar | * Davar ve sığırların, boyunlarına takılan ip veya kayış. |
hımbıl | * Uyuşuk, tembel. |
hımbıllaşma | * Hımbıllaşmak durumu. |
hımbıllaşmak | * Hımbıl gibi davranmak. |
hımbıllık | * Hımbıl olma durumu. |
hımhım | * Sesleri genizden çıkararak konuşan (kimse). * Sesleri genizden çıkararak. |
hımhımlık | * Hımhım olma durumu. |
hımış | * Kerpiç veya tuğlayla örülmüşahşap duvar. |
hına | * Bkz. kına. |
hıncahınç | * Ağzına kadar, tıka basa dolu (olarak), dopdolu. |
hıncınıçıkarmak | * öç (veya öcünü) almak. |
hınç | * Öç almayı güden öfke, kin, gayz. |
hınç (veya hıncını) almak | * öç (veya öcünü) almak. |
hınçlı | * Hıncı olan, öfkeli. |
hınçsız | * Hıncı olmayan, öfkesiz. |
hınk | * Bkz. kahve dövücüsünün hınk deyicisi. |
hınna | * Bkz. kına. |
hınzır | * Domuz. * Katıyürekli, kötü düşünen, gaddar. * Genellikle hoşa giden bir davranışve durum için şaka yollu söylenir. |
hınzırca | * Hınzır (bir biçimde), kurnazca. |
hınzırlaşma | * Hınzırlaşmak işi. |
hınzırlaşmak | * Hınzır gibi davranmak. |
hınzırlık | * Hınzır olma durumu. * Muziplik. |
hınzırlık etmek | * zarar verici, sinirlendirici, ters davranışta bulunmak. |
hır | * Kavga, dalaş. |
hır çıkarmak | * kavga, gürültü çıkarmak. |
hıra | * Zayıf, çelimsiz, cılız. * Çok yiyen, obur. |
hırbo | * İri yarı(kimse). * Sersem, salak ve kaba saba. |
hırboluk | * Sersemlik, salaklık. |
hırçın | * Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse). * (ses için) Tiz, öfkeli. |
hırçınlaşma | * Hırçınlaşmak işi. |
hırçınlaşmak | * Hırçınlık etmek, hırçın davranmak. |
hırçınlık | * Hırçın olma durumu veya hırçın davranış. |
Kategoriler