hışlamak | * Hışıldamak, hışıltısesi çıkarmak. |
hıyaban | * İki tarafıdüzgün ağaçlıyol veya bulvar. |
hıyanet | * Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşıdavranma, hainlik, ihanet. * Güveni kötüye kullanma, aldatma, vefasızlık. * Vefasız. |
hıyanetlik | * Hıyanet. |
hıyar | * Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, sürüngen, bir yıllık otsu bir bitki (Cucumis sativus). * Bu bitkinin ürünü. * Kaba saba, görgüsüz, budala. |
hıyar | * Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük. |
hıyarağa | * Görgüsüz, kaba saba, yontulmamış. |
hıyarağalık | * Hıyarağa gibi davranma. |
hıyarağası | * Hıyarağa. |
hıyarcık | * Kasık lenf bezlerinin iltihaplanması. |
hıyarcıl | * Bkz. hıyarcık. |
hıyarlaşma | * Hıyarlaşmak işi. |
hıyarlaşmak | * Kaba saba, budalaca davranışlarda bulunmaya başlamak. |
hıyarlık | * Kaba saba, budalaca davranma durumu. |
hıyarlık etmek | * hıyarlaşmak. |
hıyarşembe | * Baklagillerden, siyah renkte olan meyvelerinin içinde çekirdeklerden başka, hekimlikte kullanılan bir öz bulunan bitki, Hint hıyarı(Cassia fistula). |
hız | * Çabukluk, sür’at. * Bir hareketten doğan güç, şiddet. * Çaba, güç, gayret, takat. * Alınan yolun harcanan zamana oranı, sür’at. |
hız almak | * atlamak için geri çekilip birdenbire fırlamak. |
hız vermek | * hızınıartırmak, hızlandırmak. * isteklendirmek. |
hızar | * Tahta ve kereste biçmeye yarayan, elektrik ve su gücüyle çalışan büyük bıçkı. |
hızarcı | * Hızar işleten, hızarla kereste biçen kimse. |
hızarcılık | * Hızarcının işi. |
hızınıalamamak | * hızla gidişini yavaşlatamamak. * öfkesini yenememek, yatışamamak. |
hızınıalmak | * şiddetini yenmek, yatışmak. * yavaşlamak, hızınıyitirmek. |
hızınıkaybetmek (veya yitirmek) | * etkisini, geçerliliğini yitirmek, hükmü kalmamak. |
Hızır | * Halk inanışlarına göre ölümsüzlüğe kavuşmuşolduğuna inanılan ulu kimse. * (küçük h ile) Çabuk davranan kimse. |
Hızır gibi yetişmek | * birinin en sıkışık bir zamanında, beklemediği biri, yardımına yetişmek. |
hızla | * Çabucak, çabuk, sür’atle. |
hızlandırılma | * Hızlandırılmak işi. |
hızlandırılmak | * Hız verilmek, hızıartırılmak. |
hızlandırma | * Hızlandırmak işi. |
hızlandırmak | * Hız verilmek, hızıartırılmak. |
hızlanış | * Hızlanmak işi veya biçimi. |
hızlanma | * Hızlanmak işi. |
hızlanmak | * Hız almak, hızıartmak. |
hızlı | * Çabuk, seri, sür’atli. * Güç kullanarak, şiddetle. * Yüksek sesle. * İvedi olarak, ivedilikle. * Uçarı, çapkın, hovarda. |
hızlıakın | * Basketbolda karşıtarafın toparlanmasına fırsat vermeden, paslaşarak yapılan hızlıhücum, fast break. |
hızlıhızlı | * Çabucak, ivedilikle. |
hızlıhücum | * Hızlıakın. |
hızlısağanak tez geçer | * büyük bir hızla başlayan şeyler az sürer. |
hızlıyaşamak | * eğlenceye aşırıdüşkün olarak yaşamak. |
hızlılık | * Hızlı olma durumu, sür’at. |
hızölçer | * İvmeölçer. |
hibe | * Bağışlama, bağış. |
hibe etmek | * bağışlamak. |
hicap | * Utanma, utanç, sıkılma. |
hicap duymak (veya etmek) | * utanmak. |
hicaz | * Klâsik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam. * Klâsik Türk müziğinde do diyez notasınıandıran perde. |
hicazkâr | * Klâsik Türk müziğinde rast perdesinde karar kılan bir makam. |
hiciv | * Yergi. |
Kategoriler