hoca | * Müslümanlıkta din görevlisi. * Öğretmen. * Medresede öğrenim gören sarıklı, cübbeli din adamı. * Akıl öğreten, öğüt veren kimse. |
hocalık | * Hoca olma durumu veya hocanın yaptığı iş. |
hocalık etmek | * öğretmenlik yapmak. * akıl öğretmek, öğüt vermek. |
hodan | * Hodangillerden, çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökü kavrularak yenilen, bir yıllık ve otsu bir bitki, sığırdili (Borago officinalis). |
hodangiller | * İki çeneklilerden, üzeri sert dikenlerle kaplı otsu ve ağaçsı bitkiler familyası. |
hodbehot | * Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan. |
hodbin | * Bencil, egoist. |
hodbinlik | * Bencillik, egoizm. |
hodkâm | * Bencil, egoist. |
hodkâmlık | * Bencillik, egoizm. |
hodpesent | * Kendini beğenmiş, bencil. |
hodri | * “Kendine güvenen ortaya çıksın, işte meydan” anlamında hodri meydan deyiminde geçer. |
hohlama | * Hohlamak işi. |
hohlamak | * Ağzınıyaklaştırıp soluğunu bir şeyin üzerine hızla vermek. |
hokey | * Bir ucu kıvrık sopalarla çayır veya buz üzerinde iki takım arasında oynanılan top oyunu. |
hokka | * Metal, cam veya topraktan küçük kap. |
hokka gibi | * ufak ve düzgün (ağız). |
hokka gibi oturmak | * (giysi için) vücuda iyice uymak. * her yandan açıkça görünmek. |
hokkabaz | * El çabukluğu ile birtakım şaşırtıcı olaylar yapmayımeslek edinen kimse. * Başkalarınıaldatarak yalan dolanla işgören. |
hokkabazlık | * Hokkabazın yaptığı iş. * Yalan dolanla görülen iş. |
hol | * Sofa. |
holding | * Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onlarıdenetimi altında tutan sermaye yatırım ortaklığı, ana ortaklık. |
holdingleşme | * Holding durumuna gelme. |
holdingleşmek | * Holding durumuna gelmek. |
holigan | * Özellikle futbolda aşırıfanatizmi besleyen ve çevreye zarar veren taraftar veya kimse, serseri, hayta. |
holiganlık | * Holigan olma durumu veya holiganın yaptığı iş. |
Hollândaca | * Hollânda halkının kullandığıdil. |
Hollândalı | * Hollânda halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). |
holmiyum | * Atom numarası67, atom ağırlığı164,94, oksidi açık sarırenkte, tuzlarıportakal sarısırenginde olan, seyrek bulunan bir element. KısaltmasıHo. |
holosen | * IV. çağın en yeni dönemi. |
holotüritler | * Deniz hıyarları. |
homojen | * Bağdaşık, mütecanis. * Bütün terimleri aynıderecede olan (çok terimli). |
homojenlik | * Bağdaşık olma durumu. |
homolog | * Bir başkasının tam olarak yerini tutan. |
homolog kromozom | * Biri anadan diğeri babadan gelen ve aynı gen çiftine sahip kromozom. |
homonim | * Eşadlı, eşsesli. |
homoseksüel | * Eş cinsel. |
homoseksüellik | * Eş cinsellik. |
homoteti | * Merkez olarak alınan bir noktaya göre birer noktasının geometrik yerleri karşılıklı olarak aynı olan iki nokta grubunun durumu. |
homotetik | * Aralarında homoteti durumu bulunan. |
homur homur | * Homurdanarak. |
homurdanış | * Homurdanmak işi veya biçimi. |
homurdanma | * Homurdanmak işi. |
homurdanmak | * Öfke, kızgınlık, can sıkıntısıyla anlaşılmaz sesler çıkarmak. * (taşıt, alet vb. için) Alışılmışın dışında bozuk ses çıkarmak. |
homurtu | * Homurdanma sesi. * Ayının çıkardığıses. |
homurtulu | * Homurtusu olan. |
homurtusuz | * Homurtusu olmayan. |
hona | * Erkek sığır. |
Honduraslı | * Honduras halkından olan kimse. |
hop | * Uyarma amacıyla kullanılır. * Birden ve hızla yapılan işleri anlatır. |
Kategoriler