ikiz anlam | * Bir anlatımın, iki türlü anlam verecek biçimde kurulmuşolması. |
ikiz anlamlı | * İkiz anlamı olan. |
ikiz doğurmak | * herhangi bir işte çok sıkıntıçekmek. |
ikiz ünlü | * Aynıünlünün yan yana bulunması: yok > yook. |
ikiz ünsüz | * Aynıünsüzün yan yana bulunması: hissî. |
ikizkenar | * İki kenarıeşit olan. |
ikizkenar üçgen | * Yalnız iki kenarı birbirine eşit olan üçgen. |
ikizkenar yamuk | * Paralel olmayan iki kenarıeşit yamuk. |
ikizler | * Zodyak üzerinde, Boğa ile Yengeç burçlarıarasında bulunan burç, Zodyak. |
ikizleşme | * İki dişarasındaki bütün dokuların bitişmesiyle oluşan dişanomalisi. |
ikizli | * İkizleri olan (ana). * İki kollu (araç). * Kendisinden iki anlam çıkarılabilen, ikiz anlamlı(anlatım). |
ikizlilik | * İkizli olma durumu. |
iklim | * Yeryüzünün herhangi bir yerinde, hava yuvarı olaylarının ortaklaşa gerçekleştirdikleri etkilerin uzun yılların ortalamasına dayanan durumu. * Ülke, diyar. |
iklim bilimci | * İklim bilimi uzmanı, klimatolog. |
iklim bilimi | * İklimleri inceleyen bilim, klimatoloji. |
iklimleme | * Yapıların sıcaklık, nem ve temizliğini sağlamaya, gerekli hava akımını gerçekleştirmeye ilişkin işlem. |
iklimleme cihazı | * İstenilen iklimleme şartlarınısağlayan alet, klima. |
ikmal | * Eksik bir şeyi tamamlama, daha iyi duruma getirme, bütünleme. * Bitirme. * Cümlenin veya dizenin anlamınısonra gelen cümle veya dize ile tamamlama. |
ikmal etmek | * bütünlemek, tamamlamak. * bitirmek. |
ikmal imtihanı | * Bkz. bütünleme sınavı. |
ikmale bırakmak | * bütünlemeye kalmasına sebep olmak. |
ikmale kalmak | * okulda bütünlemeye kalmak. |
ikna | * Bir konuda birinin inanmasını sağlama, inandırma, kandırma. |
ikna etmek | * inandırmak, kandırmak. |
ikna olmak | * inanmak, kanmak. |
ikon | * Ortodokslarda İsa, Meryem veya ermişlerin tahta üzerine mumlu ve yumurtalı boyalarla yapılmışdinî içerikli resimlerine verilen ad. |
ikona | * Bkz. ikon. |
ikonografi | * İkonların tanıtılmasıve açıklanması. |
ikrah | * Tiksinme, iğrenme. |
ikrah etmek | * tiksinmek, iğrenmek. |
ikrah getirmek | * tiksinmeye, iğrenmeye başlamak. |
ikrahlık | * İkrah etme durumu. |
ikram | * Konuğu ağırlama. * Bir şeyi armağan olarak verme, sunma. * Alışverişte satıcının alıcıya yaptığı indirim. * Sunulan şey. |
ikram etmek | * (konuğu) bir şeyle ağırlamak, (konuğa) bir şey sunmak. * fiyatta indirim yapmak. |
ikram görmek | * (konuk için) ağırlanmak. |
ikramcı | * İkramda bulunmayıseven, mükrim. |
ikramiye | * Bir yerde çalışan kimselere genellikle kazançtan dağıtılan veya iyi çalıştıkları için verilen aylık dışıpara. * Piyangoda bir kimseye çıkan para veya nesne. |
ikramiyeli | * İkramiyesi olan. |
ikrar | * Saklamayarak söyleme, açıkça söyleme. * Bildirme. * Benimseme, onama, kabul, tasdik. |
ikrar etmek | * açıkça söylemek, kabul etmek. |
ikrar vermek | * söz vermek. |
ikraz | * Borç veya ödünç verme. |
ikraz etmek | * ödünç vermek. |
iksir | * Eskiden hayatıölümsüzleştirmek, madenleri altına çevirmek gibi olağanüstü etkileri olduğuna inanılan sıvı. * İç ferahlatıcı ilâç veya içki. * Aşk ilham eden büyülü içki. |
iktibas | * Ödünç alma. * Alıntı. |
iktibas etmek | * ödünç almak. * alıntılamak. |
iktidar | * Bir işi yapabilme gücü, erk, kudret. * Bir işi başarabilme yetki ve yeteneği. * Devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar. |
iktidardan düşmek | * devlet yönetiminde yetkiyi başka bir partiye bırakmak zorunda kalmak. |
iktidarsız | * Gücü, yeteneği olmayan, beceriksiz, yetersiz. * Cins gücü olmayan (erkek). |
iktidarsızlaşma | * İktidarsızlaşmak durumu. |
Kategoriler