Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 27

imalât * Ham madde işlenerek yapılan her türlü mal.
* İşlenerek yapılan üretim.
imalât resmi * Baskılıdevre levhasının delikler, yarıklar, profiller desenler ve onların yerleri ile son durumları gibi bazı
özelliklerini belirten bir resim.
imalâtçı * Ham madde işleyerek mal üreten kimse veya kuruluş.
imalâtçılık * İmalâtçının işi veya mesleği.
imalâthane * Ham maddelerin işlenerek, mal olarak piyasaya sürülecek duruma getirildiği işyeri, yapım evi.
imale * Bir tarafa yatırma, eğme.
* Kısa okunması gereken heceyi ölçüye uydurmak için uzun okuma.
imale etmek * eğmek, çevirmek.
imale yapmak * kısa heceyi uzun okumak.
imalı * Üstü kapalı, örtülü (söz veya davranış).
imam * Cemaate namaz kıldıran kimse.
* Müslümanlıkta mezhep kuran kimse.
* Hz. Muhammed’den sonra onun vekilliği görevini üzerine alan halifelere verilen unvan.
* Bazıküçük İslâm devletlerinde devlet başkanı.
* En önde bulunan, önder.
imam evi * Kadınlara özgü ceza evi.
imam kayığı * Tabut.
imam nikâhı * İslâm dinî kurallarına göre kıyılan dinî nikâh.
imam nikâhlı * İmam nikâhı olan.
imam osurursa, cemaat sıçar * yöneticilerin kötü bir işyapmaları, onların buyruğundakilerin daha kötü bir işyapmalarına yol açar.
imam suyu * Rakı.
imambayıldı * Bir çeşit zeytinyağlıpatlıcan yemeği.
imame * Tespihlerin baştarafına geçirilen uzunca parça.
imamet * İmamlık.
imamlık * İmam olma durumu.
* İmamın görevi.
iman * Dinin ortaya koyduğu doğmalara inanma, din inancı, kutsal inanç, inanç, itikat.
* İslâm dinine inanma.
* Güçlü inanç, inan.
iman etmek * Tanrı’ya, dine inanmak.
* güçlü bir inanç duymak.
iman getirmek * gönül rızasıyla Müslümanlığıkabul etmek.
* yürekten inanmak.
iman sahibi * İnanmış, iman etmişkimse.
iman tahtası * Göğüs kemiği.
imana gelmek * Müslümanlığıkabul etmek.
* en sonunda doğruyu söylemek.
* sonradan bir şeyi kabul edip uymak.
imana getirmek * Müslümanlığıkabul ettirmek.
* istenilen biçimde davranmayızorla kabul ettirmek.
imanı gevremek (kısa söyleyişle) * çok yorulmak veya sıkıntıçekmek.
imanıyok (kısa söyleyişle) * acımasız, insafsız.
* kahrolası!.
imanım (kısa söyleyişle) * “kardeş, arkadaş!” anlamında bir sesleniş.
imanına kadar (kısa söyleyişle) * ağzına kadar, son kertesine kadar, tıka basa, alabildiğince.
imaniye * İnancılık, fideizm.
imanlı * İmanı olan, inançlı, mutekit.
* İnsaflı, vicdanlı.
imansız * İmanı olmayan, inançsız, inansız.
* İnsafsız, acımasız.
imansız gitmek * Tanrı’ya inanmadan ölmek.
imansız peynir * Yağıalınmışsüt, peynir veya yoğurt.
imansızlık * İmansız olma durumu, inançsızlık, inansızlık.
imar * Bayındırlık.
* Bayındır duruma getirme, geliştirme.
imar etmek * bayındır durumuna getirmek, bayındırlaştırmak, geliştirmek.
imaret * İmarethane.
imarethane * Yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtmak için kurulmuşhayır kurumu.
imbat * Yazın, gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgârı, deniz yeli.
imbik * Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.
imbikten çekmek * damıtmak.
imbisat * Yayılma, genişleme.
imbisat etmek * yayılmak, genişlemek.
imdada (veya imdadına) koşmak (veya yetişmek) * çok zor ve tehlikeli bir anda yardım etmek.
imdat * Tehlikede olana yapılan yardım.
* Yetişin! Kurtarın.
imdat etmek * tehlikede olan birine yardım etmek.
imdat ummak * yardım beklemek.

Bir yanıt yazın