kaçta | * (saat için) Ne zaman?. |
kaçurga | * 343 kaçırga. |
kadana | * Bir cins iri at. |
kadana gibi | * iri yarı(kadın). |
kadar | * Ölçüsünde, derecesinde. * Büyüklüğünde, genişliğinde. * Dek, değin. * Gibi. * Denli. * Süre belirtir. * Miktar, derece. * Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir. |
kadastro | * Bir ülkedeki her çeşit arazi ve mülklerin yerinin, alanının, sınırlarının ve değerlerinin devlet eliyle belirlenip plâna bağlanması işi. |
kadastrolama | * Kadastrolamak işi veya durumu. |
kadastrolamak | * Kadastrosunu yapmak. |
kadastrolanma | * Kadastrolanmak işi veya durumu. |
kadastrolanmak | * Kadastrosu yapılmak. |
kadastroya geçmek | * kadastrosu yapılmak. |
kadavra | * Tıp öğretiminde, üzerinde çalışmak için hazırlanmış, ölü insan veya hayvan vücudu. |
kadavralaşma | * Kadavralaşmak işi. |
kadavralaşmak | * Kadavra durumuna gelmek. |
kadayıf | * Undan yapılan, tatlı olarak tüketilen türlü biçimlerde yiyecek. |
kadayıfçı | * Kadayıf yapan veya satan kimse. |
kadayıfçılık | * Kadayıf yapma veya satma işi. |
kadeh | * İçki içmeye yarar küçük bardak. * Kadehte bulunan içki. |
kadeh arkadaşı | * Birlikte içki içilen kimse. |
kadeh arkadaşlığı | * Birlikte içki içilen kimseyle oluşan dostluk. |
kadeh kaldırmak | * herhangi birini veya bir şeyi onurlandırmak için içmeden önce kadehleri yukarıkaldırmak. |
kadeh tokuşturmak | * içki içerken karşılıklı bir sevgiyi belirtmek amacıyla, içmeden önce kadehleri birbirine dokundurmak. |
kadehçik | * Meşe, fındık, gürgen gibi ağaçlarda, meyve sapının genişlemesiyle oluşan ve meyveyi ortasına kadar içine alan küçük kadeh biçimindeki oluşum. |
kadehdaş | * Birlikte içki içmeyi seven kadeh arkadaşı. |
kadem | * Ayak, adım. * Ayak, fut. * Uğur. |
kademe | * Aşama, basamak. * Motorlu araçların bakım ve onarım işlerinin yapıldığı birim. |
kademe ilerlemesi | * Devlet memurunun olumlu sicil almak şartıyla bir yıllık terfi etmesi. |
kademe kademe | * Basamak basamak, derece derece. |
kademeleme | * Kademelemek işi. |
kademelemek | * Kademeli bir biçimde düzenlemek. |
kademelendirme | * Kademelendirmek işi. |
kademelendirmek | * Kademeli duruma getirmek. |
kademelenme | * Kademelenmek durumu. |
kademelenmek | * Kademeli duruma gelmek. |
kademeli | * Aşamalı, basamaklı. |
kademesiz | * Kademesi olmayan. |
kademhane | * Ayakyolu, helâ. |
kademli | * Uğurlu. |
kademli olsun! | * uğurlu olsun!. |
kademsiz | * Uğursuz. |
kademsizlik | * Uğursuzluk. |
kader | * Alın yazısı, yazgı. * Genellikle kaçınılmaz kötü talih. |
kader birliği | * İyi ve kötü günleri, aynısonu paylaşma durumu. |
kader birliği etmek | * her zaman ve her yerde, her durumu birlikte yaşamak, her şeyi paylaşmak. |
kaderci | * Alın yazısına inanan ve ondan yana olan, fatalist. |
kadercilik | * Yazgıcılık, cebriye, fatalizm. |
kadere boyun eğmek | * yazgısını, talihini kabul etmek. |
kaderin cilvesi | * talihin, beklenmedik bir anda ortaya değişik bir durumu ortaya çıkarması. |
kaderiye | * Kader anlayışını inkâr ederek, insanların irade ve hareket özgürlüklerinin bulunduğunu ileri süren İslâm felsefesi. |
kadersiz | * Kaderi olmayan. * Kötü talihi olan. |
Kategoriler