kalanlı bölme | * Bölünenden artanın, sıfırdan farklı bir sayı olduğu bölme işlemi. |
kalantor | * Gösterişi seven, varlıklı(kimse). |
kalantorca | * Kalantor gibi, kalantora uygun düşen biçimde. |
kalantorluk | * Kalantor olma durumu. |
kalas | * Kalın biçilmişuzun tahta. * Ahşap yapılarda kirişolarak kullanılan kalın biçilmişuzun tahta. * Kaba, anlayışsız, kereste. |
kalas gibi | * kaba, kibar veya nazik olmayan, incelikten yoksun olarak. |
kalastra | * Gemilerde cankurtaran filikalarını oturtmak için güvertelere konulan sehpa. |
kalavra | * Ölçeksiz ayakkabı, yemeni. * Deriden yapılmışeşya. |
kalavrahane | * Kundura atölyesi. |
kalay | * Atom numarası50, atom ağırlığı118,7 olan, gümüş beyazlığında 232°C’ de eriyen, 7,29 yoğunluğunda, kolay işlenebilen, yumuşak bir element. KısaltmasıSn. * Kalaylanmış bir kabın üzerindeki alaşım tabakası. * (insan için) Aldatıcı görünüş. * Sövme, küfür. |
kalay balık | * Balık avlamada oltanın ucuna yerleştirilen madde. |
kalaycı | * Kap kalaylayan kimse. * Üstünkörü işyapan, sahtekâr. |
kalaycılık | * Kalaycının işi. * Sahtekârlık. |
kalaydan çıkmak | * kalaylanmak. |
kalayhane | * Kalaycının çalıştığıyer. * Kalay işlerinin yapıldığıyer. |
kalayı basmak | * adamakıllıküfretmek. |
kalaylama | * Kalaylamak işi. |
kalaylamak | * Oksitlenmeden korumak için bir metal parçasınıveya kabıkalay tabakası ile kaplamak. * Eksiklikleri, kusurları görünüşte gizlemeye çalışmak. * Çok sövmek. |
kalaylanma | * Kalaylanmak işi. |
kalaylanmak | * Kalaylanmak işi yapılmak veya kalaylamak işine konu olmak. |
kalaylatma | * Kalaylatmak işi. |
kalaylatmak | * Kalaylamak işini yaptırmak. |
kalaylı | * Kalaylanmış(kap). * İçinde kalay bulunan. * Gösterişi ve süsü yapay olan. |
kalaysız | * Kalaylanmamış(kap). * Kalayıkalmamış(kap). * İçinde kalay bulunmayan. |
kalbe doğmak | * Bkz. içine doğmak. * kalbine doğmak. |
kalbe dokunmak | * acıveya üzüntü vermek. |
kalbe işlemek | * derin üzüntü uyandırmak. |
kalben | * İçten, gönülden olarak, yürekten. |
kalbî | * İçten, yürekten, gönülden (gelen). |
kalbi ağzına gelmek | * çok heyecanlanmak, korkmak, endişelenmek. * yüreği ağzına gelmek. |
kalbi çarpmak | * kalbi çok vurmak. * çok heyecanlanmak. * yüreği çarpmak. |
kalbi dayanmamak | * aşırıheyecan, üzüntü, yorgunluk veya herhangi bir hastalık yüzünden kalbi durmak, ölmek. * yüreği dayanmamak. |
kalbi ferahlamak | * yüreği ferahlamak. |
kalbi kararmak | * inancınıkaybetmek. * yüreği kararmak. |
kalbi kırık | * Üzgün, ümitsiz. |
kalbi parçalanmak | * çok üzülmek, yüreği parçalanmak. |
kalbi sızlamak | * üzüntü duymak, acımak, yüreği sızlamak. |
kalbi temiz | * Kötü niyeti ve düşüncesi olmayan. |
kalbi yerinden oynamak | * heyecanlanmak, yüreği yerinden oynamak. |
kalbi yıkmak kolay, yapmak zordur | * insanlarıkırmak ve üzmek, mutlu etmekten daha kolaydır. |
kalbi yırtılmak | * acıduymak. |
kalbine doğmak | * içine doğmak. |
kalbine girmek | * sevgisini kazanmak. |
kalbine göre | * başkaları için beslediği duygulara göre. |
kalbini açmak | * duygularını, düşüncelerini açık açık birine söylemek; içini dökmek. |
kalbini çalmak | * sevgisini kazanmak, kendine âşık etmek. |
kalbini doldurmak | * yüreğini sevgiyle ısıtmak. |
kalbini eritmek | * merhametini çekmek, yumuşatmak. |
kalbini kazanmak | * kalp kazanmak. |
kalbini kırmak | * üzmek, incitmek, kalp kırmak. |
Kategoriler