Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 20

kalınlaşmak * Kalın duruma gelmek.
kalınlaştırma * Kalınlaştırmak işi veya durumu.
kalınlaştırmak * Kalın duruma getirmek.
kalınlatma * Kalınlatmak işi.
kalınlatmak * Kalınlaştırmak.
kalınlık * Kalın olma durumu.
* (cisimler için) Uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyut.
kalınma * Kalınmak işi veya durumu.
kalınmak * (bir kimse için) Kalmak.
kalıntı * Artıp kalan şey, bakiye.
* Bir kentten veya mimarlık eserinden artakalan bölüm, yıkıntı, harabe, enkaz.
* İz, işaret.
* Bir toplum, kültür, uygarlık vb.den artakalan şey.
kalıp * Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç.
* Genellikle küp biçiminde bir kalı ba dökülerek yapılmışolan.
* Biçki modeli, patron.
* Belirli bir biçim.
* Gösterişli görünüş.
* Biçim, durum.
kalıp gibi * durumunu bozmadan.
kalıp gibi oturmak * (giysi) vücuda tam uymak.
kalıp gibi serilmek * (yorgunluktan) upuzun yatmak.
kalıp gibi uyumak * kımıldamadan uzun ve derin bir uyku uyumak.
kalıp kesilmek * olduğu gibi kalmak.
kalıp kıyafet * Dışgörünüş.
kalıp sigarası * Sigara sarma makinesinden çıkmışsigara.
kalıpçı * Kalıp yapan veya satan kimse.
* Görevi herhangi bir şeyi kalı ba vurmak olan kimse.
* (yapı işlerinde) Beton kalıplarınıyapan kimse.
kalıpçılık * Kalıpçının yaptığı iş.
kalıplama * Kalıplamak işi.
kalıplamak * Biçimi bozulmuş bir şeyi düzeltmek için kalı ba geçirmek, kalı ba vurmak.
kalıplanma * Kalıplanmak işi.
kalıplanmak * Belli bir kalıp verilmek, kalı ba vurulmak.
kalıplaşma * Kalıplaşmak işi.
kalıplaşmak * Belli bir biçim almak, klişeleşmek.
* Görevini yitirmek: birisi, hepisi kelimelerindeki -i iyelik eki kalıplaşmıştır.
kalıplaşmış * Durumunu sürdüren, belli bir durumun dışına çıkmayan.
kalıplatma * Kalıplatmak işi.
kalıplatmak * Kalı ba vurdurmak.
kalıplı * Kalıplanmışolan.
* Düzgün, biçimli.
kalıplıkıyafetli * Gösterişli, bakımlı.
kalıpsız * Kalıplanmışolan.
* Biçimsiz, düzgün olmayan.
kalıpsız kıyafetsiz * Gösterişsiz, bakımsız.
kalıptan kalı ba girmek * çıkar sağlamak için her duruma uymak.
kalır yeri yok * ayrımsız, farksız.
kalış * Kalmak işi veya biçimi.
kalıt * Ölen bir kimseden yakınlarına geçen mal veya mülk, miras.
* Kalıtım yoluyla geçmişolan şey.
* Görenekler yoluyla yerleşmişolan tutum veya davranış biçimi.
kalıtçı * Bir kalıttan yasalar gereğince yararlanan kimse, mirasçı, varis, muris.
kalıtım * Çevre etkileriyle köklü olarak değiştirilemediğine inanılan özelliklerin, döllenme sırasında, dişi ve erkeğin
kromozomlarıyoluyla bir kuşaktan ötekine geçmesi, soya çekim, irsiyet, veraset.
kalıtım bilimi * Bitki, hayvan ve insanların kalıtım olaylarını inceleyen bilim, genetik.
kalıtımsal * Soydan geçme, soydan kalma, kalıtımla ilgili, ırsî.
kalıtsal * Kalıtımsal, ırsî.
kalıtsallık * Kalıtsal olma durumu.
kaliborit * Hidratlıdoğal sodyum ve magnezyum boratı.
kalibraj * Ayarlama.
kalibrasyon * Ölçü, ayar.
kalibrasyon testi * Doğru ölçüm için yapılan, uygulama veya işlem.
kalibre * Mermilerde, ateşli silâhlarda çap.
kalifiye * Bir şeyi yapabilme niteliğini ve ustalığınıkazanmışolan, nitelikli.
kalifiye işçi * İstenilen nitelikleri taşıyan, iyi yetişmişusta işçi, nitelikli işçi, vasıflı isçi.
kaliforniyum * Atom numarası98, atom ağırlığı244 olan, aktinit grubundan yapay bir radyoaktif element. KısaltmasıCf.

Bir yanıt yazın