karakoncolos | * Çocuklarıkorkutmak için kendisinden söz edilen, gerçek dışı bir yaratık, umacı, hayalet. * Çok çirkin kimse. |
karakter | * Bir nesnenin, bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen ana özellik, öz yapı, seciye. * Bir kimsenin veya bir insan grubunun tutumu; duygulanma ve davranış biçimi. * Üstün, manevî özellik. * Basımda harf türü. * Bireyin kendi kendisine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içinde bulunmasını, düşünüşve hareketlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü. * Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse. |
karakteristik | * Bir kimse veya nesneye özgü olan (ayırıcınitelik), tipik. * Bir logaritmanın tam birimler anlatan bölümü. |
karakterize | * Ayırıcıniteliği ortaya konulmuş, ayırt edilmiş. |
karakterize etmek | * ayırıcıniteliğini ortaya koymak, ayırt etmek. |
karakterli | * Herhangi bir karakteri olan. * Karakteri sağlam olan. |
karakteroloji | * İnsanlarda karakterin gelişmesini ve özelliklerini inceleyen bilim dalı. |
karaktersiz | * Karakteri kötü olan. |
karaktersizlik | * Güvenilir karakteri olmama durumu. |
karakucak | * Kökeni Orta Asya’ya kadar uzanan, en eski, yağsürülmeden, serbest biçimindeki geleneksel Türk güreşi. |
karakul | * Asıl yurdu Buhara’da Karakul bölgesi olan ve yurdumuzda da yetiştirilen, tüyleri uzun ve kıvırcık bir cins koyun. |
karakulak | * Kedigillerden, çakala benzer vahşî bir hayvan (Caracal melanotis). |
karakulak | * Osmanlıİmparatorluğunda emir çavuşu, haberci. |
karakuş | * Kartal türünden karakuşlara verilen ad. |
karakuş | * Atların ayaklarında şişyapan bir hastalık. |
karakuşî | * Kanun, kural, mantık ölçülerine dayanmayan. |
karalâhana | * Yapraklarıkoyu yeşil olan bir tür lâhana. |
karalâhana çorbası | * Karalâhana yapraklarının ince ince kıyılmasından sonra tere yağı, kuru fasulye, mısır yarmasıve baharat ile pişirilmesiyle hazırlanan sulu bir yemek. |
karalama | * Karalamak işi. * El alıştırmak için çok tekrarlanarak yazılan yazı. * Üstünde düzeltmeler yapılan, temize çekilmemişyazıtaslağı, müsvedde. * Leke sürme, kötülük yükleme. |
karalama defteri | * Karalamaların yapıldığıdefter, müsvedde defteri. |
karalamak | * Boya veya kalemle birtakım şekiller çizerek bir yeri kirletmek. * Bir yazının üzerini çizerek onu geçersiz kılmak. * Taslak olarak yazmak veya çizmek. * Leke sürmek, kötülük yüklemek, iftira etmek. * Hızlıve acele olarak yazmak. |
karalanma | * Karalanmak işi. |
karalanmak | * Karalamak işi yapılmak. * Kara duruma gelmek. * Leke sürülmek, kötülük yüklenmek. |
karalar bağlamak (veya giymek) | * yas tutmak. |
karalatma | * Karalatmak işi. |
karalatmak | * Karalamak işini yaptırmak. |
karalayış | * Karalamak işi veya biçimi. |
karaleylek | * Leylekgillerden, gagasıaşağıdoğru kıvrık, tüyleri kara, uzun bacaklı bir kuş, çeltik gagası(Ciconia nigra). |
karalı | * Karası(II) olan. * Üzeri kalemle karalanmış. |
karalı beyazlı | * Üzerinde hem kara hem beyaz bulunan. |
karalık | * Kara olma durumu. * Karaya çalan leke. |
karaltı | * Uzaklık veya karanlık sebebiyle kim veya ne olduğu seçilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biçim. * Hafif karanlık, leke. |
karama | * Karamak işi. |
karamak | * Hor görmek. * Karalamak, kara çalmak, lekelemek. * Kötülemek, yermek. |
karaman | * Orta Anadolu’da yetiştirilen, kuyruğu iri ve yağlı bir tür koyun. |
karamandola | * Daha çok ayakkabıyüzü yapılan bir çeşit sağlam ve parlak kumaş. * Bu kumaştan yapılmış. |
Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu | * bir şeye tam güvenmeyip ileride nasıl olacağını beklemek gerekir. |
karambol | * Bilârdo oyununda istaka ile vurulan bilyenin öbürlerine dokunması. * Çarpışma, birbirine çarpma, karışıklık, karmaşa. |
karambole getirmek | * karışıklıktan yararlanarak birini aldatmak. * bir işi aşırı bir çabuklukla yaparak gereken özeni göstermemek. |
karamelâ | * Eritilmişve birazıyakılmışşekerle yapılan şekerleme. |
karamsar | * Kötümser, bedbin, meyus, pesimist. |
karamsar olmak | * kötümserliğe kapılmak, bedbin olmak. |
karamsarlaşma | * Kötümserleşme. |
karamsarlaşmak | * Kötümserleşmek. |
karamsarlaştırma | * Karamsarlaştırma işi. |
karamsarlaştırmak | * Karamsar etmek. |
karamsarlık | * Kötümserlik, meyusiyet, bedbinlik, pesimizm. |
karamuk | * Karanfilgillerden, ekin tarlalarında biten, yapraklarıkarşılıklı, çiçeği pembe mor renkte, zararlı bir bitki (Agrostemmagithago). * Vücutta kara renkli kabarcıklara sebep olan bir hastalık. * Koyunlarda görülen bir tür hastalık. |
karamusal | * Çifte demir atıldığında geminin dönmesiyle zincirlerin karışmasınıönlemek için kullanılan x biçiminde ve fırdondüye bağlızincir düzeni. |
Karamusal (veya Karamürsel) sepeti | * önemsiz kimse veya şey. |
Kategoriler