karmaşa | * Karmaşık olma durumu. * Hastalıklıdavranışları ortaya çıkaran, kişinin bilincini az çok şartlandıran, genellikle çocukluk döneminde kazanılmış, baskıaltında tutulmuşhatıra, duygu ve düşüncelerin bütünü, kompleks. |
karmaşık | * İçinde aynıcinsten bir çok öğe bulunan, birbirine az çok aykırı bir çok şeylerden oluşan, mudil. * Çözeltide kendisine oluşturulan parçalara iki yönlü olarak ayrışan bir iyon veya birleşik, kompleks. |
karmaşık sayı | * Kesirleri ondalık sayının tersine olarak çeşitli birimlere göre bölümlenmişsayı. |
karmaşıklaşma | * Karmaşıklaşma işi. |
karmaşıklaşmak | * Karmaşık duruma gelmek. |
karmaşma | * Karmaşmak işi. |
karmaşmak | * Bir şey başka bir şeyle birleşerek karışık durum almak. |
karmaştırma | * Kamaştırmak işi. |
karmaştırmak | * Karmaşık duruma getirmek. |
karmık | * Çay ağzında yapılmışolan balıkçı büğeti. * Mersin balıklarının denizden nehirlere üremek için geçişleri sırasında avlanmalarında kullanılan ve nehir ağızlarına kurulan çok iğneli bir olta takımı. |
karmuk | * Büyük kanca. |
karnabahar | * Turpgillerden, çiçekleri etli ve tanecikli bir görünüşte olan, yapraklarılâhana yaprağına benzeyen, sebze olarak kullanılan bir bitki (Brassica oleracea botrytis). |
karnabit | * Karnabahar. |
karnaval | * Hristiyanların büyük perhizden önce et kesiminde renkli, komik ve şaşırtıcıkılıklara girerek yaptıkları şenlik ve eğlence dönemi. * Bu dönemde yapılan eğlence. |
karnaval maskarası | * Karnavala katılan gülünç giyimli kimse. * Gülünç, abartmalı giyimli, süslü kimse. |
karnaval maskesi | * Karnavalda takılan gülünç maske, maskara. |
karne | * Öğrencilere dönem sonlarında okul yönetimlerince verilen ve her dersin başarıdurumu ile devam, sağlık, yetenek ve genel gidişdurumlarını gösteren belge. * Gerektikçe koparılıp kullanılmak için hazırlanmış biletlerin oluşturduğu defter. * Bkz. sağlık karnesi. |
karnıaç | * Acıkmış. |
karnı burnunda | * Gebeliği çok ilerlemiş, doğumu yakın. |
karnı büyümek | * hamile kalmak. |
karnı geniş | * Gamsız, tasasız. |
karnıtok | * bu sözlerle kanılmadığını, önem verilmediğini anlatmak için kullanılır. |
karnıtok sırtıpek | * geçimi iyi, para sıkıntısı olmayan kimseler için kullanılır. |
karnızil çalmak | * çok acıkmışolmak. |
karnıkara | * Börülce. * Kötü yürekli (kimse). |
karnından konuşan | * 343 vantrilok. |
karnından konuşmak (veya söylemek) | * işitilemeyecek kadar alçak sesle söylemek. * uydurarak söylemek. |
karnınıdoldurmak | * gebe kalmak. |
karnıyarık | * Bir tür kıymalıpatlıcan yemeği. * Matbaacılıkta her sayfayıçift sütun olarak düzenleme. |
karni | * Lâboratuvarda, damıtma işlerinde kullanılan, genişkarınlı, dar ve eğri boyunlu cam kap. |
karnivor | * Et obur, et yiyen canlı. |
karo | * Oyun kâğıtlarının küçük, kırmızı, baklava biçimli benekli olan, orya. * Betondan, dört köşe döşeme taşı. |
karoser | * Otomobilde, mekanizmayı oluşturan motor, makine, tekerlek ve şasi gibi bölümlerin dışında kalan, görünen dış bölüm. |
karpit | * Asetilen gazıçıkarmakta kullanılan, karbonla kalsiyum birleşiği madde (CaC2). |
karpit lâmbası | * Karpitin su etkisiyle asetilen gazıvermesi ve bu gazın yakılmasıyla ışık elde edilen lâmba. |
karpuz | * Kabakgillerden, sürüngen gövdeli bir bitki (Citrullus vulgaris). * Bu bitkinin iri ve sulu meyvesi. * Karpuz biçiminde yuvarlak ve iri şey. * Kadın memesi. |
karpuz fener | * Şenliklerde kullanılan toparlak kâğıt fener. |
karpuzcu | * Karpuz satan kimse. |
karpuzculuk | * Karpuz yetiştirme veya alıp satma işi. |
karsak | * Köpekgillerden, soluk kahve rengi, karnı beyaz tüylü, kısa kulaklı, postundan kürk yapılan bir memeli türü (Vulpes corsac). |
kârsız | * Kârı olmayan, kazançsız. |
karst | * Kayaçların erimesiyle yer altıakıntıları olan, kireç taşıve dolomit bölgesi. |
karstik | * Karst özelliği taşıyan, karst ile ilgili. |
karşı | * Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi. * Yol, deniz, ırmak vb. nin öbür kıyısıveya yanı. * Ön, kat, huzur. * Bulunan yere göre önde, ileride olan. * Karşıt, zıt, muhalif. * Yüzünü bir şeye doğru çevirerek. * Karşılık olarak, mukabil. * İçin, hakkında. * (zaman anlatan kelimelere) Doğru, sularında. |
karşıakın | * Karşıtakımın yaptığı bir akınıdurdurup hemen akına geçme işi, kontratak. |
karşıçıkmak | * dışardan gelenleri karşılamaya gitmek. * bir düşünceye katılmamak, cephe almak. |
karşıdevrim | * Bir devrimi yıkmayıve onun ürünlerini ortadan kaldırmayıhedefleyen hareket. |
karşıdurmak | * direnmek, dayanmak, boyun eğmemek. |
karşıdüşürüm | * Anti-damping. |
karşı gelim | * Karşıtlık. |
Kategoriler