kastanyola yuvası | * Bir çarka kastanyola için açılmışdişlerin arası. |
kastar | * Pamuk ipliğini veya bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartma işi. |
kastarcı | * Kastar işini yapan kimse. |
kastarcılık | * Kastar yapma işi. |
kastarlama | * Kastarlamak işi. |
kastarlamak | * Pamuk ipliğini veya bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartmak. |
kastarlı | * Kastarlanmışolan. |
kasten | * Kasıtla, bile bile ve isteyerek. |
kastetme | * Kastetmek işi. |
kastetmek | * Amaçlamak, amaç olarak almak; demek istemek. * Kötülük etmek, kıymak, zarar vermeyi istemek. |
kastı olmak | * ona karşıkötülük etmek, zarar verme isteği beslemek. |
kastî | * Kasıtlı olarak, bilerek, isteyerek (yapılan). |
kastor | * Kunduz. * Kunduz kürkü. * Bu kürkten yapılmış. |
kasvet | * Sıkıntı, iç sıkıntısı. |
kasvet basmak (veya çökmek) | * çok sıkılmak, içi daralmak. |
kasvet vermek | * sıkıntıvermek. |
kasvetli | * İç sıkıcı, sıkıntılı. |
kasvetsiz | * Sıkıntı olmayan, iç sıkmayan. |
kaş | * Gözlerin üzerinde kemerli birer çizgi oluşturan kısa kıllar. * Kemerli ve çıkıntılışey veya yer. * Sarp kayalık, uçurum. * Eyerin ön ve arkasındaki çıkıntılı bölüm. * Duvar, bağve bahçelerde toprak yığarak yapılan sınır, set. |
kaşçatmak | * kızmak, öfkelenmek. |
kaşgöz etmek | * kaş, göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalışmak. |
kaşgöz işareti yapmak | * kaşve gözle birşeyler anlatmak, dikkat çekmek. |
kaşile göz, gerisi söz | * yüz güzelliğinde kaşile gözün önemini belirtir. |
kaşjölesi | * Kaşın düzgün görünmesini sağlayan bir madde. |
kaşyapayım derken göz çıkartmak | * işi düzelteyin derken büsbütün bozmak. |
kaşyıkamak | * kaşçatmak. |
kaşağı | * Hayvanlarıtımar etmek için kullanılan, sactan, dişli araç. * Sırtıkaşımak için kullanılan uzun saplı, ucu kaşık veya ek biçiminde, tırnaklıaraç. |
kaşağılama | * Kaşağılamak işi. |
kaşağılamak | * Tımar etmek için hayvana kaşağısürmek. |
kaşağılanma | * Kaşağılanmak işi. |
kaşağılanmak | * Kaşağılanmak işi yapılmak. |
kaşağılatma | * Kaşağılatmak işi veya durumu. |
kaşağılatmak | * Kaşağılamak işini yaptırmak. |
kaşalot | * İspermeçet balinası. * Aptal, budala. |
kaşan | * (hizmet veya binek hayvanları için) Durup işeme. |
kaşan yeri | * Uzun yolda hayvanların durup işedikleri ve biraz dinlendikleri yer. |
kaşandırma | * Kaşandırmak işi. |
kaşandırmak | * Hayvanıdurdurup işetmek. |
kâşâne | * Büyük, süslü köşk, saray gibi yapı. |
kaşanma | * Kaşanmak işi. |
kaşanmak | * (hizmet ve binek hayvanları için) Durup işemek. |
kaşar | * Koyun sütünden yapılan, tekerlek biçiminde, sarımtırak, yağlı bir peynir. * Oyunda açıkgöz, kurnaz olan kimse. |
kaşar peyniri | * 343 kaşar. |
kaşarlanma | * Kaşarlanmak işi. |
kaşarlanmak | * Bir işte, bir hareketle çok tecrübe kazanmak. * Hoşa gitmeyen bir harekete veya bir işe alışarak artık ondan üzüntü duymaz olmak. |
kaşarlı | * Kaşarla yapılmış. * Kaşarlanmış. |
kaş bastı | * Başa ve alna bağlanan bağ, çatkı. |
kaşe | * Damga, mühür. * Toz ilâçların içine konulduğu, yutulmaya uygun, güllâçtan küçük kap. |
kaşeksi | * Bütün beslenme işlevlerinin bozulmasıyla oluşan ileri derecede zayıflık. |
kaşeleme | * Kaşelemek işi. |
Kategoriler