kaydırma | * Kaydırmak işi. * Alıcının herhangi bir araç üzerinde çeşitli yönlere hareket ettirilmesi. * Savunmanın belirli bir anında, oyunun güç noktasını birdenbire değiştirme. |
kaydırmak | * Kaymasını sağlamak, kaymasına yol açmak. |
kaydırtma | * Kaydırtmak işi. |
kaydırtmak | * Kaymasınısağlatmak, kaymasına sebep olmak. |
kaydiye | * Kayıt için alınan para. |
kaydolma | * Kaydolmak işi, yazılma. |
kaydolmak | * Yazılmak. |
kaygan | * Islak veya düz olduğundan, kendisi kayan veya üzerinde kayılan, kaygın. |
kaygana | * Omlet. * Yumurta çalkanarak yapılan bir çeşit tatlı. |
kayganalık | * Kaygana için gereken malzeme. |
kayganlık | * Kaygan olma durumu. |
kaygı | * Üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa. |
kaygıçekmek | * üzüntü, tasa duymak. |
kaygılandırma | * Kaygılandırmak işi. |
kaygılandırmak | * Kaygılanmasına sebep olmak. |
kaygılanış | * Kaygılanmak işi veya biçimi. |
kaygılanma | * Kaygılanmak işi, üzülme. |
kaygılanmak | * Kaygıduymak, üzülmek. |
kaygılı | * Kaygısı olan, üzüntülü. |
kaygın | * Kaygan. * Gebe deve. |
kaygısız | * Kaygısı olmayan, kaygıduymayan, aldırmaz. |
kaygısızca | * Kaygısız, aldırmaz (bir biçimde). |
kaygısızlık | * Kaygısız olma durumu veya kaygısızca davranış. |
Kayı | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
kayık | * Kürek veya yelkenle yürütülen ufak tekne. * Bir yana kaymış. |
kayık gibi | * kayığa benzer biçimde, kayığın durumuna uygun olarak. |
kayık salıncak | * Bayram yerlerinde kurulan kayık biçiminde salıncak. |
kayık tabak | * Kayık biçiminde uzun ve düz tabak. |
kayık yaka | * Açıklığı omuzlara doğru olan oval yaka. |
kayık yanaştırmak | * bir konuya veya soruna yavaşyavaşgirmek. |
kayıkçı | * Kayıkla insan veya yük taşıyan kimse. |
kayıkçıkavgası | * Sonucu olmayan, bıktırıcımünakaşa. |
kayıkçılık | * Kayık yapma ve satma işi. * Kayık işletme işi. |
kayıkhane | * Kayıkların çekildiği, korunduğu üstü örtülü yer. |
kayın | * Kayıngillerin örnek bitkisi olan, kerestesi beyaz bir orman ağacı(Fagus orientalis). |
kayın | * Karıveya kocaya göre birbirlerinin erkek kardeşi, kayın birader. |
kayın baba | * Kaynata. |
kayın birader | * Kayın (II). |
kayın peder | * Kaynata. |
kayın valide | * Kaynana. |
kayınço | * Kayın biraderlere sevgi yollu söylenen söz. |
kayıngiller | * İki çeneklilerden, palamut diye adlandırılan meyveleri yüksüksü bir kadehçik içinde duran, kayın, meşe, kestane gibi çoğu kerestelik orman ağaçlarını içine alan bir familya, palamutlular. |
kayınlık | * Kayın ağaçlarıçok olan yer. |
kayınlık | * Kayın (II) olma durumu. |
kayıntı | * Açlık bastırmaya yarar yiyecek, atıştırılmaya yarar yiyecek. |
kayıp | * Yitme, yitim. * Yitik, zayi. |
kayıp vermek | * (ulus, toplum, kuruluşvb. için) değerli bireylerini yitirmek. |
kayıplara karışmak | * bulunduğu yerden ayrılıp gitmek, gittiği yeri bildirmemek, görünmez olmak. |
kayır | * Kalın kum. * İnce kum. |
kayırıcı | * Kayıran, koruyan, iltimasçı. |
Kategoriler