Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 79

kendini bir şey sanmak * kendini olduğundan çok değerli görmek.
kendini bir yerde bulmak * farkında olmadan bir yere ulaşmışolamak.
kendini bulmak * kişilik kazanmak.
* maddî ve ruhî konularda durumunu düzeltmek.
* Bkz. kendine gelmek.
kendini dar etmek * sıkıntıveren bir yer veya durumdan güçlükle kurtulmak.
kendini dev aynasında görmek * kendini olduğundan çok üstün görmek.
kendini dinlemek * hastalık kuruntusu içinde bulunmak.
* yalnız, sakin kalmak.
kendini dirhem dirhem satmak * çok nazlıdavranmak, ağırdan almak.
kendini düşünmek * daima kendi çıkarınıkollamak, egoistçe davranmak.
kendini ele vermek * yaptığı bir davranışveya söylediği bir sözle kendi suçunu ortaya çıkarmak.
kendini fasulye gibi nimetten saymak * kendini çok önemli biri gibi görmek.
kendini göstermek * beğenilecek niteliklerini ortaya koymak.
* ortaya çıkmak, belirmek.
* pas alabilmek için boşalana kaçmak.
kendini harap etmek * sıkıntıveya üzüntüden perişan olmak.
kendini hissettirmek * varlığını belli etmek.
kendini kapıdışında bulmak * kovulmak, işten atılmak, bir yerden istenmeden uzaklaştırılmak.
kendini kaptırmak * bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek.
* uğraşmaya başladığı bir işten kendini kurtaramamak.
kendini kaybetmek * bayılmak.
* aşırıduygulanma dolayısıyla çevrede olup bitenin farkına varamamak.
kendini matah sanmak * kendini olduğundan daha fazla değerli kabul etmek.
kendini naza çekmek * nazlanmak.
kendini paralamak * çok çaba ve özen göstermek.
kendini satmak * kendisinde olmayan iyi nitelikleri varmışgibi göstermek.
kendini sıkmak * kendini zorlamak, çaba göstermek.
kendini tartmak * ne durumda olduğunu öğrenmek için kendini yoklamak.
kendini toparlamak (veya toplamak) * herhangi bir konuda eskiden kötü olan durumunu düzeltmek.
* bir konuda dikkatini yoğunlaştırmak.
* şişmanlamak, sağlığına kavuşmak.
kendini tutamamak * bir durum karşısında sessiz ve heyecansız kalamamak; kendine hâkim olamamak.
kendini tutmak * kendine hâkim olmak; dayanmak, sabretmek.
kendini vermek (vurmak veya çalmak) * bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka her şeyle ilgisini kesip, tek şeyle aşırıölçüde ilgilenmek.
kendini yiyip bitirmek * Bkz. kendi kendini yemek.
kendini yoklamak * duygu, düşünce ve beden bakımından kontrol etmek.
kendir * Kenevir.
* Kenevirden yapılmış.
kendircilik * Kendir yetiştirme işi.
kendirgiller * İki çeneklilerden, kendir, şerbetçi otu, Hint keneviri gibi bitkileri içine alan bir familya.
kendirik * Deriden veya çadır bezinden yapılan ve hamur tahtasının altına serilen yaygı.
kendisince * Bkz. kendince.
kene * Koyun, köpek, at gibi hayvanların veya insanların derisinde asalak olarak yaşayan, bulaşıcıhastalıklara
sebep olan böceklerin genel adı, sakırga.
kene ağacı * Kene otu.
kene gibi yapışmak * istenmediği hâlde birinin peşini bırakmamak, yakasını bırakmamak.
kene göz * Çok küçük gözlü (kimse).
kene otu * Sütleğengillerden, tropik bölgelerde yetişen, ağaç veya ağaççık durumunu alabilen, tohumlarından koyu bir
bitkisel yağelde edilen, bir yıllık otsu bitki (Ricinus communis).
kenef * Ayak yolu.
* Pis, berbat.
keneler * Eklem bacaklıhayvanlardan, örümceğimsiler sınıfına giren bir takım.
kenet * İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan, iki ucu sivri ve kıvrık metal parça.
kenet etmek * kenetle birbirine bağlamak.
kenet gibi yapışmak * çok yakın dost olmak, sıkıfıkı olmak.
kenet mili * Çatıve öteki parçaların birleştirilmesinde kullanılan metal perçinler.
kenetleme * Kenetlemek işi.
kenetlemek * Kenetle tutturmak veya kenetle birbirine bağlamak.
* Birbirine geçirerek bağlamak.
* Sıkıca birbirinin üzerine kapamak.
kenetleniş * Kenetlenmek işi veya biçimi.
kenetlenme * Kenetlenmek işi.
kenetlenmek * Kenetlemek işi yapılmak.
* Bir konuda aynıtutum ve davranışı göstermek.
* Açılamayacak biçimde sıkıca birbirinin üzerine kapanmak.
kenetli * Kenedi olan.
* Kenetle birbirine bağlanmış bulunan, kenetlenmişolan.
* Birbirinin içine geçerek sıkıca kapanmış.

Bir yanıt yazın