kesiklik vermek | * ara vermek. * hâlsizlik, kırıklık, yorgunluk ortaya çıkmak. |
kesiksiz | * Kesilmeden süren, sürekli, süreli, devamlı, mütemadi. * Kesilmeden, ara vermeden sürüp giden (elektrik akımı). |
kesiliş | * Kesilmek işi veya biçimi. |
kesilme | * Kesilmek işi. |
kesilmek | * Kesmek işi yapılmak. * Bitkin duruma gelmek, gücü, takati kalmamak. * Gibi olmak, benzemek, dönmek. * İçindeki maddeler birbirinden ayrılıp bozulmak. * Dinmek, sona ermek. * Akmaz olmak. * Kendinden önceki kelimeyi “olmak” anlamıyla pekiştirir. * Son veya aralık verilmek. * Kendini herhangi bir şey gibi göstermek. * Tutulmak, kapatılmak. * Makaslamak. * Durmak. * Çok beğenmek, çok hoşlanmak. * Yoksun kalmak. |
kesim | * Kesmek işi. * Bölüm, parça, kısım, sektör. * Bölge, bölüm. * Kesme zamanı. * Belli bir bölüm. * İşaretlenmiş belli yer. * Terzinin belli bir ölçü ve örneğe göre kumaşa biçim vermesi işi, fason. * Hazineye ait herhangi bir gelirin belli bir bedel karşılığıkeseneğe verilmesi. * Boy bos, endam. * Pazarlık, anlaşma. |
kesim evi | * Kasaplık hayvanların kesilip yüzüldüğü yer, kanara, mezbaha. |
kesimci | * Kesenekçi, mültezim. |
kesimhane | * Kesim evi, mezbaha. |
kesimlik | * Kesime elverişli (hayvan). |
kesin | * Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat’i, maktu. |
kesin bilgi | * Doğruluğundan kuşkulanılmayan bilgi. |
kesin olarak | * kesin bir biçimde, kesinlikle. |
kesinleme | * Kesin olan şey. |
kesinleşme | * Kesinleşmek işi. |
kesinleşmek | * Kesin bir durum almak, kat’ileşmek, kat’iyet kespetmek. * Değişme olanağı olmadan yürürlüğe girmek. |
kesinleştirme | * Kesinleştirmek işi. |
kesinleştirmek | * Kesin bir duruma getirmek. |
kesinlik | * Kesin olma durumu veya kesin davranış, kat’iyet. * Bir bilginin, bir kanaatin şüpheye düşmeden onaylanmasıdurumu. |
kesinlikle | * Kesin bir biçimde, kesin olarak, her hâlde, mutlaka, kat’iyen. |
kesinme | * Kesinmek işi veya durumu. |
kesinmek | * Kendine veya kendisi için kesmek. |
kesinsizlik | * Kesin olmama durumu. |
kesinti | * Kesilen parça, kırpıntı. * Bir işin bir süre için durması, inkıta, fasıla. * Ödenen bir paradan herhangi bir gerekle kesilen bölüm. |
kesintili | * Ara verilerek yapılan. * (para için) Kesintisi olan. |
kesintisiz | * Aralıksız. * (para için) Hiçbir vergi kesilmeden verilen. |
kesintiye almak | * biriyle sezdirmeden alay etmek. |
kesintiye uğramak | * bir süre için durmak. |
kesip (veya kestirip) atmak | * uzun uzadıya düşünmeden kesin yargıya varmak. * kesin olarak çözmek, bitirmek. |
kesip biçmek | * parçalamak, doğramak, ameliyat etmek. * ağzına geleni söylemek, ileri geri konuşmak. * zorbalıkla korkutmak. |
kesir | * Bir birimin bölündüğü eşit parçalardan birini veya birkaçınıanlatan sayı. |
kesir ölçek | * Plân ve haritaların ölçekleri payı1 olan ve kesirli sayılarla gösterilen ölçek. |
kesirli | * Kesir niteliğinde olan (sayı). |
kesirli sayı | * 1,5 veya 1,3 gibi kesri olan sayı. |
kesirsiz | * Kesir niteliğinde olmayan. |
kesiş | * Kesmek işi veya biçimi. |
kesişen | * Bir nokta veya çizgi üzerinde birbirini kesip geçen (çizgiler veya yüzeyler). |
kesişme | * Kesişmek işi. |
kesişmek | * Birbirini kesmek. * Pazarlıkta, herhangi bir fiyatta uyuşmak. * Erkek ve kadın, bakışlarla anlaşmak. * Bir nokta veya çizgi üzerinde birbirine kavuşmak. |
kesit | * Bir şeyi inceleyebilmek için, enlemesine veya boylamasına kesildiğinde ortaya çıkan yüzey. * Bir toplumun bölümü, kesim. * Bir cisim düz olarak kesildiğinde ortaya çıkan düzlemin biçimi, makta. |
keskenme | * Keskenmek işi. |
keskenmek | * El ile veya başka bir şeyle vuracak gibi yapmak. |
keski | * Ağaç, taş, metal vb. yontmaya yarayan, bir ucu keskin çelik araç. * Demir ve saç kesmek için üzerine çekiçle vurularak yürütülen keskin araç, tırnak. * Pulluk gövdesi önüne takılan ve toprağıkesip ayıran bıçak veya disk biçiminde çelikten yapılmışpulluk parçası. |
keskin | * Çok kesici, iyi kesen. * Etkili, sert. * Görevini iyi yapan. * (ses için) Tiz. * Acı, üzüntü veren. |
keskin sirke küpüne (veya kabına) zarar | * öfkeli, sert kimsenin zararıkendisinedir. |
keskin zekâ keramete kıç attırır | * zeki kimse, bir işin nereye varacağınıkeramet sahibi kimseden daha iyi bilir. |
keskinleşme | * Keskinleşmek işi. |
keskinleşmek | * Keskin duruma gelmek. |
keskinleştirme | * Keskinleştirmek işi. |
keskinleştirmek | * Keskin duruma getirmek. |
Kategoriler