Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 92

kınama cezası * Bir görevlinin işyerindeki davranışının yasa ve tüzüğe aykırı olduğunu bildiren ceza.
kınamak * Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak, takbih etmek.
kınanma * Kınanmak işi.
kınanmak * Kınamak işi yapılmak.
kınasız * Kına ile boyanmamış.
kınayış * Kınamak işi veya biçimi.
kındıra * Sulak yerlerde yetişen, ince uzun yapraklarının kenarlarıkeskin, koyu renkli bir tür çayır otu.
kındıraç * Oluk veya yiv açmaya yarayan araç.
Kınık * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri.
kınlama * Kınlamak işi.
kınlamak * Bir şeye kın yapmak veya bir şeyi kınına geçirmek.
kınlı * Kını olan, bir kınla sarılı olan.
* Kınıçok gelişerek bağlı bulunduğu sapıaz veya çok saran yaprak.
kınnap * Sicim.
kınsız * Kını olmayan.
Kıpçak * Xl-XV. yüzyıllarda, Hazar ve Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda yaşamış bir Türk boyu, Kuman.
Kıpçakça * Kıpçak Türkçesi.
kıpık * Yarıkapalı(göz).
kıpık gözlü * Gözleri yarıkapalı olan.
kıpıklık * Kıpık olma durumu.
kıpır kıpır * Yerinde duramayarak, sürekli ve aralıksız kımıldayarak.
* Çok hareketli, hamarat.
kıpırdak * Çok hareketli, yerinde duramayan, canlı.
kıpırdaklık * Kıpırdak olma durumu.
kıpırdama * Kıpırdamak, kıpırdanmak işi.
kıpırdamak * Kımıldamak, sürekli ve hafifçe oynamak.
kıpırdanma * Kıpırdanmak işi veya durumu.
kıpırdanmak * Bkz. kıpırdamak.
kıpırdaşma * Kıpırdaşmak işi.
kıpırdaşmak * Kımıldamak, kıpır kıpır etmek.
kıpırdatma * Kıpırdatmak işi.
kıpırdatmak * Kımıldatmak, yerinden oynatmak.
kıpırtı * Hafif ve sürekli kımıldanma, kımıltı.
kıpırtılı * Kıpırtısı olan.
kıpırtısız * Kıpırtısı olmayan.
kıpıştırma * Kıpıştırmak işi.
kıpıştırmak * Göz kapaklarınıüst üste birçok kez açıp kapamak.
kıpkıp * Gözünü çok kırpan (kimse).
kıpkırmızı * Her yanıkırmızıveya çok parlak kırmızı.
kıpkırmızıkesilmek (veya olmak) * (yüz için) herhangi bir sebeple çok kızarmak.
kıpkızıl * Her yanıkızıl veya çok kızıl.
* Aşırı, koyu.
kıpma * Kıpmak işi.
kıpmak * Göz kapaklarınıçabucak açıp kapamak, kırpmak.
kıprama * Kıpırdama, kıpramak işi.
kıpramak * Kıpırdamak.
kıprayış * Kıpramak işi veya biçimi.
kıprayışlı * Kıpırtılı.
kıprayışsız * Kıpırtısı olmayan, kıpırtısız.
Kıptî * Mısır halkından olan kimse.
* (yanlışolarak) Çingene.
* Kıptîlerle ilgili olan.
Kıptîlik * Kıptî olma durumu.
kır * Beyazla az miktarda karanın karışmasından oluşan renk.
* Bu renkte olan.
kır * Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boşve genişyer.
* Orman, dağvb.ye karşıt olan açıklık yer.

Bir yanıt yazın