kınama cezası | * Bir görevlinin işyerindeki davranışının yasa ve tüzüğe aykırı olduğunu bildiren ceza. |
kınamak | * Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak, takbih etmek. |
kınanma | * Kınanmak işi. |
kınanmak | * Kınamak işi yapılmak. |
kınasız | * Kına ile boyanmamış. |
kınayış | * Kınamak işi veya biçimi. |
kındıra | * Sulak yerlerde yetişen, ince uzun yapraklarının kenarlarıkeskin, koyu renkli bir tür çayır otu. |
kındıraç | * Oluk veya yiv açmaya yarayan araç. |
Kınık | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
kınlama | * Kınlamak işi. |
kınlamak | * Bir şeye kın yapmak veya bir şeyi kınına geçirmek. |
kınlı | * Kını olan, bir kınla sarılı olan. * Kınıçok gelişerek bağlı bulunduğu sapıaz veya çok saran yaprak. |
kınnap | * Sicim. |
kınsız | * Kını olmayan. |
Kıpçak | * Xl-XV. yüzyıllarda, Hazar ve Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda yaşamış bir Türk boyu, Kuman. |
Kıpçakça | * Kıpçak Türkçesi. |
kıpık | * Yarıkapalı(göz). |
kıpık gözlü | * Gözleri yarıkapalı olan. |
kıpıklık | * Kıpık olma durumu. |
kıpır kıpır | * Yerinde duramayarak, sürekli ve aralıksız kımıldayarak. * Çok hareketli, hamarat. |
kıpırdak | * Çok hareketli, yerinde duramayan, canlı. |
kıpırdaklık | * Kıpırdak olma durumu. |
kıpırdama | * Kıpırdamak, kıpırdanmak işi. |
kıpırdamak | * Kımıldamak, sürekli ve hafifçe oynamak. |
kıpırdanma | * Kıpırdanmak işi veya durumu. |
kıpırdanmak | * Bkz. kıpırdamak. |
kıpırdaşma | * Kıpırdaşmak işi. |
kıpırdaşmak | * Kımıldamak, kıpır kıpır etmek. |
kıpırdatma | * Kıpırdatmak işi. |
kıpırdatmak | * Kımıldatmak, yerinden oynatmak. |
kıpırtı | * Hafif ve sürekli kımıldanma, kımıltı. |
kıpırtılı | * Kıpırtısı olan. |
kıpırtısız | * Kıpırtısı olmayan. |
kıpıştırma | * Kıpıştırmak işi. |
kıpıştırmak | * Göz kapaklarınıüst üste birçok kez açıp kapamak. |
kıpkıp | * Gözünü çok kırpan (kimse). |
kıpkırmızı | * Her yanıkırmızıveya çok parlak kırmızı. |
kıpkırmızıkesilmek (veya olmak) | * (yüz için) herhangi bir sebeple çok kızarmak. |
kıpkızıl | * Her yanıkızıl veya çok kızıl. * Aşırı, koyu. |
kıpma | * Kıpmak işi. |
kıpmak | * Göz kapaklarınıçabucak açıp kapamak, kırpmak. |
kıprama | * Kıpırdama, kıpramak işi. |
kıpramak | * Kıpırdamak. |
kıprayış | * Kıpramak işi veya biçimi. |
kıprayışlı | * Kıpırtılı. |
kıprayışsız | * Kıpırtısı olmayan, kıpırtısız. |
Kıptî | * Mısır halkından olan kimse. * (yanlışolarak) Çingene. * Kıptîlerle ilgili olan. |
Kıptîlik | * Kıptî olma durumu. |
kır | * Beyazla az miktarda karanın karışmasından oluşan renk. * Bu renkte olan. |
kır | * Şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boşve genişyer. * Orman, dağvb.ye karşıt olan açıklık yer. |
Kategoriler