kırkıncı | * Kırk sayısının sıra sıfatı, sırada otuz dokuzuncudan sonra gelen. |
kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak | * “vakti geçmiş, artık işe yaramayacak durumda olmak” anlamında kullanılan bir söz. |
kırkından sonra azmak | * yaşlandıktan sonra yaşına uymayan davranışlarda bulunmak. |
kırkından sonra saz çalmak | * yaşlandıktan sonra uzun ve güç bir işe girişmek. |
kırkıntı | * Kırpıntı. |
kırkikilik | * Bir tabanca türü. |
kırklama | * Kırklamak işi. |
kırklamak | * Loğusa veya yeni doğmuş bebek için kırk günü doldurmak. * Bir şeyi kırk defa yapmak ve özellikle birçok defa sudan geçirmek, çok yıkamak. |
kırklanma | * Kırklanmak işi. |
kırklanmak | * Kırklamak işi yapılmak. |
kırklar | * Kırk kişilik bir evliya topluluğuna verilen ad. |
kırklara karışmak | * bir kimse artık ortalarda görünmez olmak. |
kırklarıkarışmışolmak | * (çocuklar için) aynıkırk günlük süre içinde doğmuşolmak. |
kırklı | * Kırk parçadan oluşmuş. * Kırk gününü doldurmamış. * Birinin kırkıçıkmadan, öbürü doğan iki çocuktan her biri. |
kırklık | * İçinde kırk sayısı bulunan. * Kırk yaşdolaylarında bulunan (kimse). * Kırk para. * Doğacak çocuk için hazırlanan bez veya giysi. |
kırkma | * Kırkmak işi. * Ucu kesilip alnın üstüne bırakılan saç. |
kırkmak | * Bir şeyi uçlarından kesmek. * (saç sakal, tüy için) Kesmek. * Bir hayvanın tüylerini kesmek. |
kırkmerdiven | * 343 kırk merdiveni. |
kırkmerdiveni | * Dik yokuş. |
kırktırma | * Kırktırmak işi. |
kırktırmak | * Kırkmak işini yaptırmak. |
kırlangıç | * Kırlangıçgillerden, genişgagalı, çatal kuyruklu, ince uzun kanatlı, küçük göçebe kuş(Hirundo). * Öküz arabasında arka dingil ve tekerlekleri özeğe bağlayan çatal ağaç. * Köyleri dolaşarak göz hastalıklarınıve özellikle ak basmayı iyi ettiğini öne süren sahte hekim. * Osmanlıdonanmasında yer alan, karakol ve keşif işlerinde kullanılan, yelkenli ve kürekli küçük bir tür savaşgemisi. |
kırlangıç balığı | * Kırlangıç balığı gillerden, yüzgeçleri genişve uzun, eti beyaz, kırmızırenkli bir balık (Trigla hirundo). |
kırlangıç balığı giller | * Kemikli balıklar takımının dikenli yüzgeçlikler alt takımına giren bir familya. |
kırlangıç dönümü | * Ekim ayının ilk günleri. |
kırlangıç fırtınası | * Nisan ayının ilk günlerinde görülen fırtına. |
kırlangıç otu | * Gelincikgillerden, çiçekleri altın ve limon sarısırenginde olan, tanelerinden asitsiz bir yağelde edilen çok yıllık ve otsu bir bitki (Chelidonium majus). |
kırlangıçgiller | * Omurgalıhayvanlardan, kuşlar sınıfının ötücü kuşlar takımının bir familyası. |
kırlangıçkuyruğu | * Hayvanın kulağınıdelerek yapılan işaret. |
kırlaşma | * Kırlaşmak işi. |
kırlaşmak | * Rengi kır olmak. |
kırlaşmak | * Kır durumuna gelmek. |
kırlent | * Çiçek veya yaprak işlemeli süs. * İşlemeli veya işlemesiz olarak yatak üzerine konulan yastık. |
kırlık | * Kır olan yer, şehir dışında açıklık yer. |
kırma | * Kırmak işi. * Kumaşıkatlayarak yapılan giysi süsü, pli. * Kırılmışveya dövülmüştahıl. * Basılıkâğıtlarıforma durumuna getirmek için belli yerlerinden bükme ve katlama işi. * Ortasından kırılarak doldurulan (çifte veya tüfek). * (hayvan için) Soyu karışmış, azma, melez, metis. * Yabancıetkilerle özgün niteliğini yitirmişolan. |
kırmacı | * Giysilere pli yapan kimse. * Kırılmıştahıl satıcısı. * Değirmen işleten kimse, değirmenci. * Basılmışformalarıkatlayan kimse. |
kırmak | * Vurarak veya ezerek parçalamak. * İri parçalara ayırmak. * Belirli bir biçimde katlamak. * Öldürmek, yok olmasına sebep olmak. * Azaltmak, indirmek. * Gücünü, etkisini azaltmak. * Yok etmek. * İndirimle almak. * Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranışkarşısında bırakarak gücendirmek, incitmek. * (tavla gibi oyunlarda) Karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak. * Vücut kemiklerinden birini parçalamak. * (tahıl için) İri ve kaba öğütmek. * Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek. * Kaçmak, uzaklaşmak. * Daha iyi bir sonuç elde etmek. |
kırmalı | * Üstünde kırmaları bulunan (giysi). |
kırmasız | * Kırması bulunmayan. |
kırmız | * Kırmız böceğinden çıkarılan parlak al boya, çiçek boyası. |
kırmız böceği | * Zar kanatlılardan, küçük bir böcek (Coccus ilicis). |
kırmız madeni | * 343 madenkırmız. |
kırmızı | * Al, kızıl. * Bu renkte olan. |
kırmızıçizgi | * Özellikle çam türü ağaçlarda görülen, uygunsuz koşullarda kurutulan ağacın çatlayan göze zarından giren mantarların yaptığı bir tür hastalık. |
kırmızıçürük | * Zararlımantarların etkisi sonucu çam türü ağaçlardaki göbek odunun kırmızıkahverengi olması. |
kırmızıdipli mumla davet etmek | * birine bir yere gelmesi için çok yalvarmak, ısrar etmek. |
kırmızıet | * Büyükbaşhayvanların yağıve proteini yüksek, besleyici eti. |
kırmızıfener | * Genel ev. |
kırmızı gömlek | * Saklanmaya ne kadar çalışılırsa çalışılsın gizlenemeyen şey. |
kırmızıkart | * Kurallara aykırıdavranan ve daha önce hakemler tarafından sarıkart gösterilerek ikaz edilmişoyuncuyu oyundan çıkartma cezası. |
Kategoriler