Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 96

kırkıncı * Kırk sayısının sıra sıfatı, sırada otuz dokuzuncudan sonra gelen.
kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak * “vakti geçmiş, artık işe yaramayacak durumda olmak” anlamında kullanılan bir söz.
kırkından sonra azmak * yaşlandıktan sonra yaşına uymayan davranışlarda bulunmak.
kırkından sonra saz çalmak * yaşlandıktan sonra uzun ve güç bir işe girişmek.
kırkıntı * Kırpıntı.
kırkikilik * Bir tabanca türü.
kırklama * Kırklamak işi.
kırklamak * Loğusa veya yeni doğmuş bebek için kırk günü doldurmak.
* Bir şeyi kırk defa yapmak ve özellikle birçok defa sudan geçirmek, çok yıkamak.
kırklanma * Kırklanmak işi.
kırklanmak * Kırklamak işi yapılmak.
kırklar * Kırk kişilik bir evliya topluluğuna verilen ad.
kırklara karışmak * bir kimse artık ortalarda görünmez olmak.
kırklarıkarışmışolmak * (çocuklar için) aynıkırk günlük süre içinde doğmuşolmak.
kırklı * Kırk parçadan oluşmuş.
* Kırk gününü doldurmamış.
* Birinin kırkıçıkmadan, öbürü doğan iki çocuktan her biri.
kırklık * İçinde kırk sayısı bulunan.
* Kırk yaşdolaylarında bulunan (kimse).
* Kırk para.
* Doğacak çocuk için hazırlanan bez veya giysi.
kırkma * Kırkmak işi.
* Ucu kesilip alnın üstüne bırakılan saç.
kırkmak * Bir şeyi uçlarından kesmek.
* (saç sakal, tüy için) Kesmek.
* Bir hayvanın tüylerini kesmek.
kırkmerdiven * 343 kırk merdiveni.
kırkmerdiveni * Dik yokuş.
kırktırma * Kırktırmak işi.
kırktırmak * Kırkmak işini yaptırmak.
kırlangıç * Kırlangıçgillerden, genişgagalı, çatal kuyruklu, ince uzun kanatlı, küçük göçebe kuş(Hirundo).
* Öküz arabasında arka dingil ve tekerlekleri özeğe bağlayan çatal ağaç.
* Köyleri dolaşarak göz hastalıklarınıve özellikle ak basmayı iyi ettiğini öne süren sahte hekim.
* Osmanlıdonanmasında yer alan, karakol ve keşif işlerinde kullanılan, yelkenli ve kürekli küçük bir tür
savaşgemisi.
kırlangıç balığı * Kırlangıç balığı gillerden, yüzgeçleri genişve uzun, eti beyaz, kırmızırenkli bir balık (Trigla hirundo).
kırlangıç balığı giller * Kemikli balıklar takımının dikenli yüzgeçlikler alt takımına giren bir familya.
kırlangıç dönümü * Ekim ayının ilk günleri.
kırlangıç fırtınası * Nisan ayının ilk günlerinde görülen fırtına.
kırlangıç otu * Gelincikgillerden, çiçekleri altın ve limon sarısırenginde olan, tanelerinden asitsiz bir yağelde edilen çok
yıllık ve otsu bir bitki (Chelidonium majus).
kırlangıçgiller * Omurgalıhayvanlardan, kuşlar sınıfının ötücü kuşlar takımının bir familyası.
kırlangıçkuyruğu * Hayvanın kulağınıdelerek yapılan işaret.
kırlaşma * Kırlaşmak işi.
kırlaşmak * Rengi kır olmak.
kırlaşmak * Kır durumuna gelmek.
kırlent * Çiçek veya yaprak işlemeli süs.
* İşlemeli veya işlemesiz olarak yatak üzerine konulan yastık.
kırlık * Kır olan yer, şehir dışında açıklık yer.
kırma * Kırmak işi.
* Kumaşıkatlayarak yapılan giysi süsü, pli.
* Kırılmışveya dövülmüştahıl.
* Basılıkâğıtlarıforma durumuna getirmek için belli yerlerinden bükme ve katlama işi.
* Ortasından kırılarak doldurulan (çifte veya tüfek).
* (hayvan için) Soyu karışmış, azma, melez, metis.
* Yabancıetkilerle özgün niteliğini yitirmişolan.
kırmacı * Giysilere pli yapan kimse.
* Kırılmıştahıl satıcısı.
* Değirmen işleten kimse, değirmenci.
* Basılmışformalarıkatlayan kimse.
kırmak * Vurarak veya ezerek parçalamak.
* İri parçalara ayırmak.
* Belirli bir biçimde katlamak.
* Öldürmek, yok olmasına sebep olmak.
* Azaltmak, indirmek.
* Gücünü, etkisini azaltmak.
* Yok etmek.
* İndirimle almak.
* Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranışkarşısında bırakarak gücendirmek, incitmek.
* (tavla gibi oyunlarda) Karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak.
* Vücut kemiklerinden birini parçalamak.
* (tahıl için) İri ve kaba öğütmek.
* Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek.
* Kaçmak, uzaklaşmak.
* Daha iyi bir sonuç elde etmek.
kırmalı * Üstünde kırmaları bulunan (giysi).
kırmasız * Kırması bulunmayan.
kırmız * Kırmız böceğinden çıkarılan parlak al boya, çiçek boyası.
kırmız böceği * Zar kanatlılardan, küçük bir böcek (Coccus ilicis).
kırmız madeni * 343 madenkırmız.
kırmızı * Al, kızıl.
* Bu renkte olan.
kırmızıçizgi * Özellikle çam türü ağaçlarda görülen, uygunsuz koşullarda kurutulan ağacın çatlayan göze zarından giren
mantarların yaptığı bir tür hastalık.
kırmızıçürük * Zararlımantarların etkisi sonucu çam türü ağaçlardaki göbek odunun kırmızıkahverengi olması.
kırmızıdipli mumla davet etmek * birine bir yere gelmesi için çok yalvarmak, ısrar etmek.
kırmızıet * Büyükbaşhayvanların yağıve proteini yüksek, besleyici eti.
kırmızıfener * Genel ev.
kırmızı gömlek * Saklanmaya ne kadar çalışılırsa çalışılsın gizlenemeyen şey.
kırmızıkart * Kurallara aykırıdavranan ve daha önce hakemler tarafından sarıkart gösterilerek ikaz edilmişoyuncuyu
oyundan çıkartma cezası.

Bir yanıt yazın