Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 105

kıymetleştirmek * Değerli duruma getirmek.
kıymetli * Değerli.
kıymetli evrak * Senet niteliğinde bir hak bildiren evrak, önemli yazı, belge.
kıymetlilik * Değerlilik.
kıymetsiz * Değersiz.
kıymetsizlik * Değersizlik.
kıymettar * Değerli.
kıymık * Çok küçük ve sivri tahta, demir veya kemik parçası.
kıymıklı * Üzerinde veya içinde kıymık bulunan.
kıytırık * Değersiz, bayağı, basit.
kıytırıklık * Kıytırık davranma.
kıyye * Yaklaşık 1300 gr lık ağırlık ölçüsü birimi, okka.
kız * Dişi çocuk.
* Cinsî ilişkide bulunmamışdişi, kız oğlan kız, erden, bakire.
* Dişi cinsten birine daha yaşlı biri tarafından seslenilirken kullanılır.
* İskambil kâğıtlarında kız resimli kâğıt.
* Dişi.
kız almak * bir ailenin kızını gelin olarak bir başka aileye katmak.
kız beşikte (veya kundakta), çeyiz sandıkta * kız daha beşikte (veya kundakta) iken çeyiz düzmeye başlamak gerekir.
kız böceği * Eklem bacaklıların kız böcekleri takımından, başı büyük, vücudu narin, zar kanatlı bir böcek (Libellula
depressa).
kız böcekleri * Örnek hayvanıkız böceği olan, kanatlarıeşit, camsı, uçuşlarısürekli ve hızlı, avcı böcekler takımı.
kız evi naz evi * kız evi nazlı olur, kızınıağır satar.
kız gibi * kıza benzeyen.
* utangaç.
* çok güzel ve yeni.
kız istemek * bir kızıevlenmek için ana ve babasından veya yakınlarından istemek.
kız kaçırmak * bir kızıkendinin veya ailesinin rızası olmadan alıp götürmek.
kız kardeş * Bir kimsenin, kendinden küçük, kendisiyle yaşıt olan kadın veya kız kardeşi. Kendinden büyük olana daha
çok abla denir.
kız kızan * Çoluk çocuk, ev halkı.
kız kilimi * Göçebe kızların işledikleri süslü çeyizlik kilim.
kız kurusu * Evlenmemişyaşlıkız.
kız kuşu * Yağmur kuşugillerden, uzunluğu 34 cm olan, eti yenebilen, başısorguçlu, koyu yeşilimsi renkte esmer,
küçük bir kuş(Vanellus vanellus).
kız oğlan * 343 kız oğlan kız.
kız oğlan kız * Cinsel ilişkide bulunmamış, bakire, erden.
kız vermek * bir ailenin kızını bir başka aileye gelin etmek.
kızağa çekmek * gemiyi bakım, onarım için bir süre veya hiç kullanılmamak üzere kızağa almak.
* bir görevliyi etkin bir görevden alıp çalışmayı gerektirmeyen, pasif bir işe vermek.
kızak * Kar veya buz üzerinde kaydırılan tekerleksiz taşıt.
* Üzerinde gemi yapılan, onarılan veya gemiyi suya indirip sudan çıkarmaya yarayan ızgara.
* Ağaç tablaların kamburlaşmaması için liflere dikey konumda açılan kanala geçirilen uzun parça.
* Ambalâjın dibine uzunluğuna çakılan, hem dip levhasıelemanlarının tutturulmasınıhem de ambalâjın
yerde kolayca kaymasınısağlayan kereste parçası.
kızak yapmak * (taşıt için) fren görevini yerine getirdiği hâlde duramayıp kaymak.
kızaklama * Kızaklamak işi.
kızaklamak * (taşıt için) Fren görevini yerine getirdiği hâlde kaymak, kızak yapmak.
kızaklık * Döşeme tahtalarının altına çaprazlama olarak konulan uzun ve yassıdireklerden her biri.
kızamık * Genellikle küçük yaşlarda görülen, kuluçka dönemi bir iki hafta süren, bulaşıcı, ateşli, ufak kızıl lekeler
döktüren hastalık.
kızamıkçık * Kızamığa benzeyen, ona göre hafif geçen döküntülü bir hastalık.
kızamıklı * Kızamığa yakalanmış.
kızan * Erkek çocuk.
* Delikanlı; silâhlıköy delikanlısı.
* Çoluk çocuk.
kızan * Dişi köpek, kedi gibi hayvanların çiftleşme isteği gösterdikleri durum veya zaman.
kızana gelmek * (dişi kedi ve köpek) erkek istemek.
kızanlık * Kızan olma durumu.
kızarık * Kızarmış.
kızarıklık * Kızarık olma durumu.
kızarıp bozarmak * utanç, öfke gibi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek.
kızarış * Kızarmak işi veya biçimi.
kızarma * Kızarmak işi.
kızarmak * Kırmızıveya ona yakın bir renk almak.
* (bazısebze ve meyveler için) Olgunlaşmaya başlamak, olgunlaşmak.
* Utanç, öfke gibi duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak.
* (yiyecekler için) Tavada kızgın yağiçinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek.
kızartı * Kızarmışyer.
kızartıcı * Kızarmayısağlayan, kızarmaya sebep olan.
* Karalayıcı, kirletici.

Bir yanıt yazın