kinestezi | * Devin duyum. |
kinetik | * Hareketle ilgili, hareket sebebiyle oluşan. * Hareket olaylarını inceleyen bilim dalı. * Kimyasal tepkimelerin hızlarını inceleyen bilim dalı. |
kinetik enerji | * Hareket durumunda olan cismin enerjisi; bir cismin hareketini sağlayan veya hareket eden cisimlerde bulunan enerji. |
kinik | * Kinizm taraftarı(kimse veya görüş), sinik. |
kinin | * Kınakınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit. Halk arasında, tuzlarından biri olan kinin sülfatısözünden kısaltılarak sülfata denir. |
kinin gibi | * çok acı. |
kinin sülfatı | * Kinin. |
kininli | * İçinde kinin bulunmak. |
kiniş | * Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan, kesiti kare veya dikdörtgen biçiminde kanal. |
kinizm | * İnsanın erdem ve mutluluğa, hiçbir değere bağlı olmadan, bütün gereksinmelerden sıyrılarak bağımsız olarak erişebileceğini savunan Antisthenes’in öğretisi, sinizm. |
kinlenme | * Kinlenmek işi. |
kinlenmek | * Öç almak istemek, kin tutmak. |
kinli | * Öç almak isteyen, kin tutan. |
kinsiz | * Kini olmayan, kin taşımayan. |
kip | * Örnek, kalıp. * Değişebilen, geçici nitelik, san karşıtı. * Fiillerde belirli bir zamanla birlikte konuşanın, dinleyenin ve hakkında konuşulanın, teklik veya çokluk olarak belirtilmiş biçimi, sıyga. * Uygun, tıpatıp gelen. |
kip gelmek | * tıpatıp, uygun gelmek. |
kipe | * Hızla bükülen kalçanın sert ve birden gerilişiyle, vücudun yatıştan ayak üstü duruşa veya asılmadan dayanmaya geçmesi. |
kipkirli | * Çok kirli, çamura ve pisliğe bulaşmış. |
kiplik | * Önermelerin yalın, belkili veya mecburî olma nitelikleri. |
kir | * Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik. * Utanılacak durum, leke, şaibe. |
kir götürmek | * kirini belli etmeyecek bir renkte olmak. |
kir götürmek | * bir şey çok kirli olmak. |
kir pas | * Kir. |
kir tutmak | * kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, çok kirlenmek. |
kira | * Bir konutun, bir mülkün veya taşıt gibi herhangi bir şeyin belli bir bedel karşılığında, bir süre için sahibi tarafından başkasına verilmesi, icar. * Bu biçimde tutulan bir şey için karşılık olarak ödenen para. |
kira arabası | * Kiralık kullanılan araba. |
kira bedeli | * Kiralanan mal için ödenen karşılık. |
kira kontratı | * Kiralamak işinde karşılıklıyükümlülükleri belirten resmî belge. |
kiracı | * Bir şeyi, bir yeri kira ile tutan kimse, müstecir. |
kiracılık | * Kiracı olma durumu. |
kirada olmak (veya oturmak) | * kira karşılığında verilmişolmak. * kira ile tutulmuş bir yerde oturmak. |
kiralama | * Kiralamak işi. |
kiralamak | * Kira ile vermek. * Kira ile tutmak. |
kiralanma | * Kiralanmak işi. |
kiralanmak | * Kiraya verilmek. * Kira ile tutulmak. |
kiralayan | * Kiraya veren. |
kiralayıcı | * Kiralayan kimse. |
kiralı | * Kiralanmışolan. |
kiralık | * Kiraya verilecek olan. |
kiralık adam | * Bir işyaptırmak için tutulan adam. |
kiralık ev | * Kiralanmak üzere hazırlanmışolan ev. |
kiralık kadın | * Para veya başka bir çıkarıkarşılığında erkeklerle cinsel ilişki kuran kadın. |
kiralık kasa | * Bankalarda müşterilerin değerli eşya, senet gibişeylerinin saklandığıkasa. |
kiralık katil | * Bir kimseyi öldürmek için bir başkasıtarafından tutulan kimse. |
kiralık kız | * 343 kiralık kadın. |
kiraya vermek | * kira karşılığında vermek, icara vermek. |
kiraz | * Gülgillerden bir meyve ağacı(Cerasus avium). * Bu ağacın kırmızıve beyaz renkte, etli, sulu, tek çekirdekli meyvesi. |
kiraz elması | * Kırmızı, küçük ve sert bir elma türü. |
kiraz reçeli | * Kirazın şeker ile kaynatılmasısonucu elde edilen reçel. |
kiraz zamkı | * Kiraz, badem, erik, kayısıve şeftali gibi ağaçların gövde ve dallarında meydana gelen zamk. |
Kategoriler