Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 132

koridor * Bir yapıya girmeyi sağlayan veya odaları birleştiren genellikle dar geçit, geçenek.
* Geçmeye yarayan dar ve uzun aralık, dehliz.
* İki devlet arasındaki dar toprak parçası.
korindon * Birleşimi alüminyum oksit olan, cam parlaklığında, saydam ve türlü renklerde, elmastan sonra en sert
mineral.
kork aprilin beşinden, öküzü ayırır eşinden * eskiden halk arasında nisan ayı için kullanılan april ayının beşinde çift süren iki öküzü birbirinden ayıracak
kadar hava soğuk olur.
korka korka * Korkarak.
korkak * Çok çabuk ve olmayacak şeylerden korkan (kimse, hayvan).
korkak bezirgan ne kâr eder ne zarar (veya ziyan) * işyapmaya korkan tüccar, kendisini zarardan korumuşolur, ama kazanç da sağlayamaz.
korkakça * Korkak bir biçimde.
korkaklık * Korkak olma durumu.
* Korkakça davranış.
korkaklık etmek * korkak davranmak.
korkalama * Korkalamak işi.
korkalamak * Korkar gibi olmak, biraz korkmak.
korkma * Korkmak işi.
korkmak * Korku duymak, ürkmek, dehşete kapılmak.
* Kaygıduymak, endişe etmek.
* Çekinmek, sakınmak, saygıduymak.
* Yapamamak, cesaret edememek.
korktuğu başına gelmek (veya korktuğuna uğramak) * düşünülen kötü durum gerçekleşmek.
korku * Bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygıduygusu.
* Kaygı, üzüntü.
* Kötülük gelme ihtimali, tehlike, muhatara.
* Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acıkarşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız
kuruması, kalp ve solunum hızlanması gibi belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren
duygu.
korku dağları bekler (veya aşırır) * korku her yerde varlığınıduyurur.
korku damarı * Kasıklarda olduğu sanılan, korkuyu atlatmak için sıkılması gerektiğine inanılan damar.
korku düşmek (veya korkuya kapılmak) * endişelenmek, korkmak.
korku saçmak * herkesi korkutmak.
korku vermek * korkutmak.
korkudan çıldırmak * aşırıkorku yüzünden aklınıyitirmek, delirmek.
korkulma * Korkulmak işi.
korkulmak * (herhangi biri) Korkmak.
* Kaygıduyulmak.
korkulu * Korku veren, korkutan.
* Kendisinden kötülük gelebilen, tehlikeli.
korkulu rüya (veya düş) görmektense uyanık yatmak evlâdır (veya yeğdir) * tehlikeli bir işe girişmektense o işin sağlayacağıkazançtan vazgeçmek daha iyidir.
korkuluk * Tarlalarda, bağ, bahçe ve bostanlarda kuşların zarar vermesini önlemek için konulan, insana benzeyen
kukla.
* Düşme tehlikesi olan yerlere çekilen duvar veya parmaklık.
* Kendisine verilen işi yapmayan veya ancak yer doldurmaya yarayan kimse veya topluluk.
korkunç * Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş.
* (herhangi bir özelliğiyle) şaşkınlık veren.
* Çok aşırı, pek çok, güçlü, şiddetli.
korkunçlaşma * Korkunçlaşmak işi.
korkunçlaşmak * Korkunç bir duruma gelmek, korkunç bir durum almak.
korkunçlaştırma * Korkunçlaştırmak işi.
korkunçlaştırmak * Korkunç bir duruma getirmek.
korkunçluk * Korkunç olma durumu.
korkunun ecele faydasıyoktur * kişi korkmakla kendisine gelecek bir kötülüğü önleyemez.
korkusuz * Korkusu olmayan, yürekli, pervasız.
* Korku vermeyen, tehlikesiz.
korkusuzca * Korkusuz olarak, korkmadan.
korkusuzluk * Korkusuz olma durumu.
korkutma * Korkutmak işi.
korkutmaca * Korkutma amacıyla yapılan (şey veya davranış).
korkutmak * Korkmasına yol açmak.
* Kaygıya düşürmek.
* Gözdağıvermek.
korkutucu * Korku veren.
korkuya kesmek * korkmak.
korlanma * Korlanmak işi.
korlanmak * Kor durumuna gelmek.
korlaşma * Korlaşmak durumu veya biçimi.
korlaşmak * Kor hâline gelmek.
korluk * Kor olma durumu.
* Mangal.
korna * Motorlu taşıtlarda, bisikletlerde sesle işaret vermek için kullanılan ve içinden hava geçirilerek çalınan boru,
klâkson.
* Bu borudan çıkan ses.
kornea * Gözde saydam tabaka.
korner * Köşe.
korner atışı * 343 köşe atışı.

Bir yanıt yazın