Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 135

koşu yolu * Sağlıklıyaşam için orman içlerinde veya yol kenarlarında özel olarak düzenlenmişşerit hâlinde toprak yol.
koşucu * Koşuya katılan yarışçı.
koşuk * Nazım, manzume.
* Koşma, türkü.
koşul * Şart.
* Bir antlaşmada belirlenen hükümlerden her biri.
* Bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, bulunması gereken durum, gerekli olan özellik.
koşullama * Şartlamak işi.
koşullamak * Şartlıduruma getirmek.
koşullandırma * Şartlandırmak işi, şartlandırma.
koşullandırmak * Şartlandırmasına sebep olmak, şartlandırmak.
koşullanma * Şartlanmak işi.
koşullanmak * Şartlara bağlıkalmak, şartlanmak.
koşullu * Şartlı, meşrut.
* Şartlanmışolan (şey).
koşullu tepke * Doğal olmayan, sonradan kazandırılan tepkenin bir uyaran karşısında ortaya çıkması biçiminde beliren
tepke, şartlırefleks.
koşullu yan cümle * Şartlıyan cümle.
koşulma * Koşulmak işi.
koşulmak * Koşmak (II) işi yapılmak.
* Sürülmek, gönderilmek.
* Herhangi biri koşmak (I).
koşulsuz * Şartsız.
koşulsuz tepke * Herhangi bir şartlandırma sürecinin başında belirli bir uyaranla sağlanan doğal tepke, şartsız refleks.
koşum * Araba hayvanının kayıştakımı.
* Hayvanın arabaya koşulması.
koşum atı * Arabaya koşulan at veya hayvan.
koşum hayvanı * 343 koşum atı.
koşum takımı * 343 koşum.
koşumcu * Araba hayvanlarının kayış bölümünü yapan kimse.
koşumlu * Koşum geçirilmiş, koşulmuş(hayvan).
koşun * Asker, yan yana durmuşasker dizisi, saf.
* Yan yana dizilmişinsanların oluşturduğu dizi.
* Koşu, yarış.
koşun bağlamak * koşun durumuna girmek, saf tutmak.
koşun koşun * Dizi dizi, sıra sıra.
koşuntu * Bir adamın yanında bulunanlar, yardakçılar, tayfa.
koşuşa koşuşa * Koşuşarak.
koşuşma * Koşuşmak işi.
koşuşmak * Birlikte ve birden koşmak.
* Koşuşturmak.
koşuşturma * Koşuşturmak işi.
koşuşturmak * Bir işi izlemek veya birçok işi yapmak amacıyla sürekli olarak gidip gelmek, koşuşmak.
koşut * (iki veya daha çok doğru için) İkişer ikişer aynıdüzlem içinde bulunan ve kesişmeyen, muvazi, paralel.
* Aynızaman içinde gelişen, aynıözellikleri gösteren (olay, düşünce vb.), paralel.
koşutçuluk * Kişide, ruhsal olaylarla, bedensel olaylar arasında koşutluk bulunduğunu ileri süren öğreti, paralelizm.
koşutlaştırma * Koşutlaştırmak işi.
koşutlaştırmak * Birine koşut duruma getirmek, paralelleştirmek.
koşutluk * İki çizginin koşut olması, paralellik, muvazat.
* (olay, düşünce vb. için) Aralarında benzerlik bulunmasıdurumu.
kot * Giysi yapılan bir tür pamuklu kumaş.
* Bu kumaştan yapılan (giysi).
kot * Temel ile zemin arasındaki yükseklik.
kota * Bir ülkede kontenjan sisteminden ithal edilecek malların çeşitlerini ve çeşit oranlarınıveya miktarlarını
gösteren liste.
* Bazıülkelerde, sinemalarda belirli bir süre oynatılmasızorunlu olan yerli film sayısının yabancıfilmlere
oranı.
kotan * Pulluk, büyük saban.
kotarılma * Kotarılmak işi.
kotarılmak * Kotarmak işi yapılmak.
kotarma * Kotarmak işi.
kotarmak * Pişen yemeği başka kaba boşaltmak.
* Bir işi tamamlamak, bitirmek.
* Yemek için hazırlık yapmak.
kotlama * Kotlamak işi.
kotlamak * Kotlarla göstermek.
* Bir harita veya taslaktaki miktarın kotlarınıkoymak, rakamlamak.
kotlet * Pirzola.
kotletpane * Galeta ununa bulanarak yağda kızartılmışpirzola.
koton * Pamuktan yapılmışolan (kumaşvb.).

Bir yanıt yazın