koşu yolu | * Sağlıklıyaşam için orman içlerinde veya yol kenarlarında özel olarak düzenlenmişşerit hâlinde toprak yol. |
koşucu | * Koşuya katılan yarışçı. |
koşuk | * Nazım, manzume. * Koşma, türkü. |
koşul | * Şart. * Bir antlaşmada belirlenen hükümlerden her biri. * Bir şeyin kendi özelliğini kazanması için, bulunması gereken durum, gerekli olan özellik. |
koşullama | * Şartlamak işi. |
koşullamak | * Şartlıduruma getirmek. |
koşullandırma | * Şartlandırmak işi, şartlandırma. |
koşullandırmak | * Şartlandırmasına sebep olmak, şartlandırmak. |
koşullanma | * Şartlanmak işi. |
koşullanmak | * Şartlara bağlıkalmak, şartlanmak. |
koşullu | * Şartlı, meşrut. * Şartlanmışolan (şey). |
koşullu tepke | * Doğal olmayan, sonradan kazandırılan tepkenin bir uyaran karşısında ortaya çıkması biçiminde beliren tepke, şartlırefleks. |
koşullu yan cümle | * Şartlıyan cümle. |
koşulma | * Koşulmak işi. |
koşulmak | * Koşmak (II) işi yapılmak. * Sürülmek, gönderilmek. * Herhangi biri koşmak (I). |
koşulsuz | * Şartsız. |
koşulsuz tepke | * Herhangi bir şartlandırma sürecinin başında belirli bir uyaranla sağlanan doğal tepke, şartsız refleks. |
koşum | * Araba hayvanının kayıştakımı. * Hayvanın arabaya koşulması. |
koşum atı | * Arabaya koşulan at veya hayvan. |
koşum hayvanı | * 343 koşum atı. |
koşum takımı | * 343 koşum. |
koşumcu | * Araba hayvanlarının kayış bölümünü yapan kimse. |
koşumlu | * Koşum geçirilmiş, koşulmuş(hayvan). |
koşun | * Asker, yan yana durmuşasker dizisi, saf. * Yan yana dizilmişinsanların oluşturduğu dizi. * Koşu, yarış. |
koşun bağlamak | * koşun durumuna girmek, saf tutmak. |
koşun koşun | * Dizi dizi, sıra sıra. |
koşuntu | * Bir adamın yanında bulunanlar, yardakçılar, tayfa. |
koşuşa koşuşa | * Koşuşarak. |
koşuşma | * Koşuşmak işi. |
koşuşmak | * Birlikte ve birden koşmak. * Koşuşturmak. |
koşuşturma | * Koşuşturmak işi. |
koşuşturmak | * Bir işi izlemek veya birçok işi yapmak amacıyla sürekli olarak gidip gelmek, koşuşmak. |
koşut | * (iki veya daha çok doğru için) İkişer ikişer aynıdüzlem içinde bulunan ve kesişmeyen, muvazi, paralel. * Aynızaman içinde gelişen, aynıözellikleri gösteren (olay, düşünce vb.), paralel. |
koşutçuluk | * Kişide, ruhsal olaylarla, bedensel olaylar arasında koşutluk bulunduğunu ileri süren öğreti, paralelizm. |
koşutlaştırma | * Koşutlaştırmak işi. |
koşutlaştırmak | * Birine koşut duruma getirmek, paralelleştirmek. |
koşutluk | * İki çizginin koşut olması, paralellik, muvazat. * (olay, düşünce vb. için) Aralarında benzerlik bulunmasıdurumu. |
kot | * Giysi yapılan bir tür pamuklu kumaş. * Bu kumaştan yapılan (giysi). |
kot | * Temel ile zemin arasındaki yükseklik. |
kota | * Bir ülkede kontenjan sisteminden ithal edilecek malların çeşitlerini ve çeşit oranlarınıveya miktarlarını gösteren liste. * Bazıülkelerde, sinemalarda belirli bir süre oynatılmasızorunlu olan yerli film sayısının yabancıfilmlere oranı. |
kotan | * Pulluk, büyük saban. |
kotarılma | * Kotarılmak işi. |
kotarılmak | * Kotarmak işi yapılmak. |
kotarma | * Kotarmak işi. |
kotarmak | * Pişen yemeği başka kaba boşaltmak. * Bir işi tamamlamak, bitirmek. * Yemek için hazırlık yapmak. |
kotlama | * Kotlamak işi. |
kotlamak | * Kotlarla göstermek. * Bir harita veya taslaktaki miktarın kotlarınıkoymak, rakamlamak. |
kotlet | * Pirzola. |
kotletpane | * Galeta ununa bulanarak yağda kızartılmışpirzola. |
koton | * Pamuktan yapılmışolan (kumaşvb.). |
Kategoriler