kurbağa zehirigiller | * Bir çeneklilerden, bütünü veya bir kesimi su içinde yaşayan, kurbağa zehri ve benzeri su bitkilerini içine alan bir familya. |
kurbağacık | * Kurbağa yavrusu, küçük kurbağa. * Ağız tabanında çıkan bir çeşit küçük ur. * Küçük İngiliz anahtarı. * Ayarlanabilir somun anahtarı. * Pencere çerçevesi gibi yukarıya sürülen şeylerin alt kenarlarına yerleştirilen tutacak. |
kurbağalama | * Kurbağanın yüzmesine benzer yatay hareketler yaparak yüzme. * Birbirine parelel iki tırmanma sırığına baldırlarıve ayak sırtlarınıkenetleyerek veya dışarıdan diz altına sıkıştırarak tırmanma. |
kurbağalar | * Omurgalıhayvanlardan, amfibyumlar sınıfına giren bir takım. |
kurban | * Dinin bir buyruğunu veya bir adağıyerine getirmek için kesilen hayvan. * Müslümanlarda kurban bayramı. * Bir ülkü uğrunda feda edilen veya kendini feda eden kimse. * Bir kazada veya felâkette ölen kimse. * Maddî ve manevî bakımdan felâkete sürüklenmişveya insanî değerlerini yitirmek zorunda kalmışveya bırakılmışkimse. * Bazı bölgelerde seslenme sözü olarak kullanılır. |
Kurban Bayramı | * Arabî takvime göre Zilhicce ayının onunda başlayıp dört gün süren ve bu süre içinde yoksullara dağıtılmak için kurban kesilen dinî bayram. |
kurban eti | * Kesilen kurbanın dağıtılan parçaları. |
kurban etmek | * Bkz. kurban kesmek. * kendi çıkarı için birini veya bir şeyi feda etmek. |
kurban gitmek | * suçsuz yere ölmek, zarara uğramak. |
kurban kesmek | * din buyruğunu yerine getirmek için bir hayvanıkeserek etini dağıtmak. |
kurban olayım! | * aşırısevgi ve hayranlık anlatır. * yalvarmak için söylenir. |
kurban olmak | * bir kimse veya bir şey için kendini feda etmek. |
kurban vermek | * can kaybına uğramak. |
kurbanı olmak | * uğruna ıstırap veya büyük üzüntü, sıkıntıçekmek, zarara girmek, ölmek. |
kurbanlık | * Kurban edilmek için ayrılmış, kurban edilmeye uygun. |
kurbanlık koyun | * Kurban olmaya elverişli koyun. * Başına geleceklerden habersiz. |
kurca | * Karıştırma, kaşıma. |
kurca çı banı | * Kaşıyıp kurcalamaktan azan çı ban. |
kurcalama | * Kurcalamak işi. |
kurcalamak | * Ellemek, karıştırarak bakmak. * Sivri bir şey sokup karıştırarak zorlamak. * Karıştırıp azdırmak, tahrişetmek. * Meşgul ve rahatsız etmek. * Bir konuyu araştırmak, üstünde durmak, eşelemek. |
kurcalanış | * Kurcalanma işi veya biçimi. |
kurcalanma | * Kurcalanmak işi. |
kurcalanmak | * Kurcalamak işi yapılmak. |
kurcalayış | * Kurcalamak işi veya biçimi. |
kurçatovyum | * Atom numarası104, atom ağırlığı260 olan yapay element. KısaltmasıKu. |
kurdele | * Genişipekli şerit. |
kurdele balığı | * Kurdele balığı gillerden, uzun, yassıvücutlu, pullarıçok küçük, kuyruk yüzgeci ipliğe benzeyen, kemikli bir Akdeniz balığı, flândra balığı(Cepola rubescens). |
kurdele balığı giller | * Örnek hayvanıkurdele balığı olan balıklar familyası. |
kurdeleli | * Kurdelesi olan. |
kurdelesiz | * Kurdelesi olmayan. |
kurdeşen | * Ciltte çeşitli sebeplerle oluşan kaşıntılıdöküntüler, ürtiker. |
kurdun oğlu akı bet kurt olur | * sonunda kendi karakterini, aslını, düşüncesini atalarına benzer şekilde ortaya koyar. |
kurdunu kırmak | * hevesini almak, isteğini yerine getirmek. |
kurdurma | * Kurdurmak işi. |
kurdurmak | * Kurmak işini yaptırmak. |
kurdurtma | * Kurdurtmak işi veya durumu. |
kurdurtmak | * Kurmak işini yaptırmak. |
kurgan | * İlk Çağda mezar üzerine toprak yığılarak yapılan küçük tepe. * Kale. * (arkeolojide) Tepe biçiminde mezar, höyük. |
kurgu | * Bir şeyin zembereğini kurmak için kullanılan araç, anahtar. * Zembereğin kurulmuşolma durumu. * Bir bütün oluşturmak için parçalarıtakıp birleştirme işi, montaj. * Bir filmin değişik süre ve yerlerde çekilen bölümlerini, bir anlam ve uyum bütünlüğü sağlayarak birleştirme, montaj. * İşalanına geçmeyip yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce, kuramsal araştırma, spekülâsyon. * Bir işe hazırlamak için yapılan telkin. |
kurgu bilimi | * Teknolojideki gelişmelere göre ileri düzeyde sayılabilecek buluşlara bağlıkalarak düşünülen veya yapılan iş. |
kurgucu | * Kurgu işini yapan kimse, montajcı. |
kurguculuk | * Kurgu işini yapma, montajcılık. |
kurgulama | * Kurgulamak işi veya durumu. |
kurgulamak | * Bir filmin değişik yerlerde çekilen bölümlerini bir bütün oluşturmak için birleştirmek. |
kurgulanma | * Kurgulanmak işi. |
kurgulanmak | * Kurgu durumuna gelmek. |
kurgulu | * Kurgusu olan. |
kurgusal | * Kurgu ile ilgili, spekülâtif. |
kurgusuz | * Kurgusu olmayan. |
kurk | * Kuluçka, gurk. |
Kategoriler