kuru yemiş | * Fındık, fıstık, leblebi gibi yemek dışında yenilen yiyecekler. |
kuru yemişçi | * Kuru yemişsatan kimse veya kuru yemişsatılan yer. |
kuru yük | * Kara ve deniz taşıtlarıyla nakledilen katımadde, ticarî eşya. |
kuru yük gemisi | * Deniz taşımacılığında katımaddeleri taşıma özelliğine göre ima edilen gemi. |
kuru ziraat | * Kuru tarım. |
kurucu | * Bir kurumun, bir işin kurulmasınısağlayan, müessis. * Bir kuruluşu oluşturan kimse. |
kuruculuk | * Kurma işini yapmak. |
kuruda kalmak | * deniz alçaldığında (gemi) karaya oturmak. |
kurul | * Bir işi yapmak veya yönetmek için görevlendirilmişkişilerden oluşmuştopluluk, heyet, konsey. |
kurulama | * Kurulamak işi. |
kurulamak | * Bir şeyin üzerindeki ıslaklığı gidermek. |
kurulanış | * Kurulanma işi veya biçimi. |
kurulanma | * Kurulanmak işi. |
kurulanmak | * Kurulamak işi yapılmak veya kurulamak işine konu olmak. * Kendini kurulamak. |
kurulaşma | * Kurulaşmak işi. |
kurulaşmak | * Kuru duruma gelmek. * Yoksullaşmak, yozlaşmak, muhtevasızlaşmak. |
kurulayış | * Kurulamak işi veya biçimi. |
kurulma | * Kurulmak işi. |
kurulmak | * Kurmak işine konu olmak veya kurmak işi yapılmak. * Övünür biçimde davranışlarda bulunmak, kasılmak. * Rahatça oturmak, yerleşmek. |
kurultay | * Ulusal toplantı. * Bir kuruluşun, temel işleri konuşmak için belli sürelerle veya gerektikçe yaptığı genel toplantı, kongre. * Eski Türklerde devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığımeclis. |
kurulu | * Kurulmuşolan, yerleşmiş, oturmuş. |
kurulu düzen | * Yerleşmiş, içinde bulunan toplumsal düzen. |
kuruluk | * Kuru olma durumu. |
kuruluş | * Kurulma işi, yolu veya tarihi. * Topluma hizmet amaç ve göreviyle kurulan her şey, kurum, tesis, müessese. * Yapı, yapılış, bünye. * Bir sefer kuvvetini oluşturan birliklerin yapısı. |
kuruluşlar bütünü | * Kompleks. |
kurum | * Ocak bacalarında biriken veya çevrede savrulan kalın is. |
kurum | * Kuruluş, müessese, tesis. * Evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi insanlar tarafından oluşturulan şey, müessese. |
kurum | * Kendini büyük ve önemli gösterme davranışı, büyüklenme, tekebbür, azamet. |
kurum kurum kurumlanmak (veya kurulmak) | * büyüklenmek, böbürlenmek. |
kurum satmak | * böbürlenmek, büyüklenmek. |
kuruma | * Kurumak işi. |
kurumak | * Islaklığını, nemini yitirerek kuru duruma gelmek. * (bitki) Suyu çekilip cansız duruma gelmek. * Cılızlaşmak, sıskalaşmak, zayıflamak. * (akarsu, göl için) Susuz kalmak. * (bazınesneler için) Yumuşaklığınıyitirmek, sertleşmek. |
kurumlanış | * Kurumlanmak işi veya biçimi. |
kurumlanma | * Kurumlanmak işi. |
kurumlanmak | * Gururlanarak kasılmak. * Kurum (I) tutmak. |
kurumlaşma | * Kurum niteliği kazandırma, kurum niteliği verme. * Özellikle politik ve ekonomik alanlarda denetim örgütlerinin, kurumların çoğaltılmasıeğilimi. * Herhangi bir davranış, düşünüş, inanış biçiminin tarih olarak durağan ve toplumca değer verilen kalıplara dönüşmesi süreci, müesseseleşme. |
kurumlaşmak | * Kurum durumuna gelmek, müesseseleşmek. |
kurumlaştırma | * Kurumlaştırmak işi. |
kurumlaştırmak | * Kurum durumuna getirmek. |
kurumlu | * Kurum (II) tutmuşolan. |
kurumlu | * Gururlanarak kasılan, mağrur. |
kurumsal | * Kurumla ilgili. |
kurumsallaşmak | * Kurumsal duruma gelmek. |
kurumsuz | * Kurumu olmayan. |
kuruntu | * Yanlışve yersiz düşünce. * Bir konuyla ilgili kötü ihtimalleri akla getirip tasalanma, işkil, evham, vesvese. * Olmayacak bir şeyin olacağınısanma, vehim. |
kuruntu etmek | * kötü ihtimalleri düşünüp üzülmek. |
kuruntucu | * Sürekli kuruntuya kapılan (kimse), işkilli, müvesvis. |
kuruntulu | * Kuruntusu olan (kimse), evhamlı, mütevehhim. |
kuruntusuz | * Kuruntusu olmayan. |
kuruntuya kapılmak | * boşyere tasalanmak. |
Kategoriler