kusurluluk | * Kusurlu olma durumu. |
kusursuz | * Kusuru olmayan, mükemmel. |
kusursuzluk | * Kusursuz olma durumu. |
kuş | * Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcak kanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı. |
kuş bakışı | * Yüksek bir yerden aşağıya doğru, bütün genişliği içine alacak biçimde bakma. * Genel olarak. |
kuş beyinli | * Akılsız, aptal. |
kuş bilimci | * Kuş bilimi uzmanı, ornitolog. |
kuş bilimi | * Kuşları inceleyen bilim, ornitoloji. |
kuşdili | * Daha çok çocukların, kelimelerin biçimlerini değiştirerek kelimelerin başına, hecelerin arasına başka kelime veya hece ekleyerek uydurdukları bir tür konuşma. |
kuşgibi | * çok hafif. * çabuk işgören, eline ayağına çabuk. |
kuşgibi (veya kadar) yemek | * çok az yemek. |
kuşgibi çırpınmak | * çaresizlik içinde telâşlıdavranmak. |
kuşgibi uçup gitmek | * çok kısa süren bir hastalıkla ölmek. * çok kısa sürmek, geçmek. |
kuşkadar canı olmak | * küçük, cılız, güçsüz bir yaratık olmak. |
kuşkafesi | * Kuşun içinde barındırıldığıyuva. |
kuşkafesi gibi | * ufak ve güzel (yapı). |
kuşkanadıyla gitmek | * çok hızlı gitmek. |
kuşkirazı | * Gülgillerden, yaprak açmadan önce beyaz çiçek veren, kaplamacılıkta kullanılan yabanî ağaç, ılgıncar, gelinfeneri (Cerasus padus). * Bu ağacın reçeli ve likörü yapılan meyvesi. |
kuşmu konduracak? | * “yapacağışey görülmemiş bir sanat eseri mi olacak?” anlamında kullanılır. |
kuşotu | * Yol kenarları, duvar dipleri ve bahçelerde yetişen bir yıllık ve otsu bir bitki (Stellaria media). |
kuşsütü | * “Bulunmayan şey” anlamında bazıdeyimlerde geçer. |
kuşsütü ile beslemek | * hiç eksiksiz, özenle beslemek. |
kuşsütünden başka her şey var | * her türlü yiyecek var. |
kuştüyü | * Yatak, yorgan, yastık doldurmaya yarayan bazıkuşların tüyü. * Bu tüylerle doldurulmuşolan. |
kuştüyü gibi | * çok yumuşak (oturacak, yatacak yer). |
kuşuçmaz, kervan geçmez | * kimsenin uğramadığııssız ve sapa kır yeri. |
kuşuçurmamak | * hiçbir şeyin veya kimsenin kaçmasına, geçmesine imkân vermemek. |
kuşuçuşu | * İki nokta arasında doğrultu yönünde alınan mesafe. |
kuşuykusu | * Hafif uyku, tavşan uykusu. |
kuşüzümü | * Siyah, çok ufak taneli çekirdeksiz bir üzüm çeşidi. |
kuşyuvası | * Kuşun içinde barındığıyer. |
kuşa benzemek (veya dönmek) | * bir şey düzeltilmek istenirken komik veya biçimsiz bir duruma gelmek. |
kuşak | * Bele sarılan uzun ve enli kumaş. * Sağlamlığınıartırmak için, bir şeyin çevresine geçirilen ağaçtan veya metalden bağ. * Yaklaşık olarak yirmi beş, otuz yıllık yaşkümelerini oluşturan bireyler öbeği, göbek, nesil, batın. * Yaklaşık olarak aynıyıllarda doğmuş, aynıçağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuşkişilerin topluluğu. * Bir küre yüzeyi, paralel iki düzlemle kesildiğinde iki kesitin arasında kalan bölüm. * Yeryüzünün kutuplar, kutup daireleri ve dönencelerle belirlenen beş bölümünden her biri. * Yer yüzünde veya herhangi bir gök cisminde belli şartlarısağlayan bölge. * Henüz birleştirilmemişses ve görüntü taşıyan filmler. |
kuşak bağlama | * Düğün sırasında geline koltuğa verilmesi töreninden önce baba veya başka bir büyük tarafından gelinin şal kuşak dolama, bağlama, kemer. * Tarikatlarda, medreselerde belli bir düzeye gelen öğrencilere kuşak takma töreni, kemer bağlama. * Karate, judo gibi Uzak Doğu oyunlarında aşama kaydetme. |
kuşaklama | * Kuşaklamak işi veya biçimi. * Kuşak durumunda olan. |
kuşaklamak | * Kuşaklarla sağlamlaştırmak. |
kuşaklı | * Kuşağı olan. |
kuşaksız | * Kuşağı olmayan. |
kuşam | * Bkz. giyim kuşam. |
kuşamlı | * Bkz. giyimli kuşamlı. |
kuşane | * Yayvan küçük tencere. |
kuşanılma | * Kuşanılmak işi. |
kuşanılmak | * Kuşanmak işi yapılmak. |
kuşanış | * Kuşanmak işi veya biçimi. |
kuşanma | * Kuşanmak işi. |
kuşanmak | * Beline kuşak, kılıç, kemer gibi şeyler bağlamak. * Giyinmek. |
kuşantı | * Giyecek, kuşanılacak şey. |
kuşatılma | * Kuşatılmak işi. |
kuşatılmak | * Kuşatmak işi yapılmak, çevresi sarılmak. |
kuşatış | * Kuşatmak işi veya biçimi. |
Kategoriler