kuvvet | * Fiziksel güç, takat. * Güç. * Şiddet, zor, cebir. * Yetke, erk, nüfuz. * Dayanıklı olma durumu, tahammül, mukavemet. * Bir niceliğin kendisi ile çarpılarak yükseltildiği derecelerden her biri: 2x2x2=23 denkleminde, 3 sayısı2’nin kuvvetini gösterir. * Bir ülkenin savaşçısilâhlıkuruluşlarıveya gücü. * Durgunluğu harekete veya hareketi durgun bir duruma çeviren etken, direnci kıran veya direnç doğuran özellik. |
kuvvet almak | * herhangi bir yardımla gücü artmak, kuvvetlenmek. |
kuvvet bulamamak | * cesaret edememek. |
kuvvet çifti | * Birbirine paralel ters yönde ve eşit ağırlıkta iki kuvvetin oluşturduğu kuvvet takımı. |
kuvvet komutanları | * Kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlarına toplu olarak verilen ad. |
kuvvet vermek | * bir konuya çok önem vermek. |
kuvvetini toplamak | * gücünü artırmak, kuvvetlenmek. |
kuvvetle | * güçlü ve sağlam bir biçimde. * üzerinde durarak, direnerek. |
kuvvetlendirici | * Gücü artıran, güçlendirici. * (fotoğrafçılıkta) Negatiflerin güçlendirilmesini sağlayan banyo. |
kuvvetlendiriş | * Kuvvetlendirmek işi veya biçimi. |
kuvvetlendirme | * Kuvvetlendirmek işi. |
kuvvetlendirmek | * Güçlenmesini sağlamak, gücünü artırmak. |
kuvvetleniş | * Kuvvetlenmek işi veya biçimi. |
kuvvetlenme | * Kuvvetlenmek işi. |
kuvvetlenmek | * Güç kazanmak, direnci veya gücü artmak. |
kuvvetli | * Gücü çok olan, zorlu, şiddetli. * Sağlam, dayanıklı olan. * Görevini iyi yapan, keskin. * Çok etkileyici, inandırıcı, önemli. * Saygın, nüfuzlu. * Üstün. * Etkili. |
kuvvetlice | * Oldukça güçlü, kuvvetli. * Biraz güçlü, biraz kuvvetli. |
kuvvetölçer | * Kuvvetleri ölçmeye yarayan cihaz, dinamometre. |
kuvvetsiz | * Gücü, kuvveti olmayan, güçsüz. * Etkisiz. |
kuvvetsizlik | * Kuvvetsiz olma durumu, güçsüzlük. |
kuvvetten düşmek | * gücü azalmak. |
kuymak | * Mısır ununun erimişteryağıyla kavrulması, su ilâve edilmesi, bir miktar peynir katılmasıve bir süre kaynatılmasıyla elde edilen yemek. * Karadeniz bölgesinde ve özellikle Trabzon’da yapılan bir tür yemek. |
kuyruğa girmek | * ayakta arka arkaya durulan diziye girmek. |
kuyruğu dikmek | * (hayvan) koşmaya, başlamak. * (insan) bulunduğu yerden uzaklaşmaya başlamak. |
kuyruğu kapana kısılmak (veya sıkışmak) | * çok zor duruma düşmek. |
kuyruğu titretmek | * ölmek. |
kuyruğuna basmak | * birini incitip saldırıda bulunmasına yol açmak, tahrik etmek. |
kuyruğuna teneke bağlamak | * biriyle aşırıderecede alay etmek. * birini, herkesin alay edeceği biçimde kovmak. |
kuyruğunu kısmak | * korkup sinmek. |
kuyruğunu kıstırmak | * birini güç bir duruma düşürmek. |
kuyruğunu tava sapına çevirmek | * haddini bildirmek, gereken dersi vermek. |
kuyruk | * Hayvanların çoğunda, gövdenin art yanında bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ. * Kuşlarda gövdenin art yanında bulunan tüy demeti. * Koyunun bazıtürlerinde eritilerek yağıalınan bir uzantısı. * Bazışeylerde kuyruğa benzeyen uzantıveya baştarafın aksi yönünde kalan bölüm. * Birisinin arkasına takılıp hiç ayrılmayan kimse. * İnsanların sıra beklemek için, art arda durarak oluşturduğu dizi. * Başın arkasına toplanmışsaç demeti. * Bir harfin bitişçizgisine yakın yerde, birden bir dönüşyapan kısa çizgi. |
kuyruk acısı | * Hınç, alınacak öç. |
kuyruk çekmek | * gözün çevresine kalem veya sürme ile çizgi çekmek. |
kuyruk kemiği | * Omurganın alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemiği ile eklemlenen, önden arkaya doğru yassı, üçgen biçiminde kemik. |
kuyruk olmak | * arka arkaya dizilmek, sıralanmak. |
kuyruk sallamak | * yaltaklanmak. |
kuyruk sokumu | * İnsanda omurganın alt ucunun bitim yeri. |
kuyruk sokumu kemiği | * Omurganın bitiminde, beşkuyruk omurunun kaynaşmasından oluşan, üçgen biçiminde kemik. |
kuyruk yağı | * Koyun kuyruğunun eritilmesinden elde edilen yağ. |
kuyruk yapmak | * uzun ve peşpeşe bir sıra oluşturmak. |
kuyrukkakan | * Kara tavukgillerden, böcek ve meyve ile beslenen küçük ötücü bir kuş(Saxicola). |
kuyruklu | * Kuyruğu olan. * Akrep. |
kuyruklu kelebek | * Kanatlarısiyah benekli sarırenkte bir Avrupa kelebeği (Papillio machaon). |
kuyruklu kurbağa | * Yumurtadan yeni çıkmışve evrim geçirmemişyavru kurbağa. |
kuyruklu piyano | * Duvar piyanosu gibi dik olmayan, gövdesi üç ayak üstünde yatık bir durumda bulunan piyano. |
kuyruklu yalan | * Çok büyük yalan. |
kuyruklu yıldız | * Güneşçevresinde büyük yuvarlak bir elips veya bir parabol çizen, kuyruk denilen ışıklı bir uzantısı olan gök cismi. |
kuyruklu yıldız başı | * kuyruklu yıldızın önde giden yuvarlak parçası. |
kuyruklu yıldız çekirdeği | * kuyruklu yıldız başının ortasında yıldıza benzeyen parlak nokta. |
Kategoriler