kültivatör | * Toprağıyüzeyden işlemeye yarayan dişli alet. |
kültür | * Tarihî, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddî ve manevî değerler ile bunlarıyaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin. * Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü. * Muhakeme, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla geliştirilmişolan biçimi. * Bireyin kazandığı bilgi. * Uygun biyolojik şartlarda bir mikrop türünü üretme. * Tarım. |
kültür akımı | * Bir toplumun kültüründen bazıöğelerin başka bir topluma geçişi. |
kültür balıkçılığı | * Belli merkezlerde özel olarak hazırlanmışhavuzlarda bilimsel yöntemlerle balık üretme işi. |
kültür bitkileri | * İnsanlarca yetiştirilen bitkilerin bütünü. |
kültür çevresi | * Bir ulusun kültürünü, başka ulusların kültürleriyle ilişki içinde gelişerek katmanlaşmışve bağlılaşmış bir özellikler bütünü olarak tanımlayan kuram. |
kültür göçü | * Bir kültür motifinin veya kültürel bir uygulamanın bir başka kültüre geçmesi. |
kültür ortamı | * Canlıveya uyku durumunda olan belirli mikroorganizmaların yetiştirmek ve geliştirmek üzere aşılandığı besin maddeleri ortamı. |
kültür sarayı | * İçinde çeşitli kültür çalışmaları için ayrılmışsalon, işlik, kitaplık vb. yerler bulunan büyük bina. |
kültür sitesi | * Kültüre ve kültürün gelişimine hizmet etmek amacıyla kurulmuşopera, tiyatro, sergi sarayıvb. binalar topluluğu. |
kültür varlıkları | * Bir bölgede bulunan maddî kültür ürünleri veya eserleri. |
kültüre alma | * Küf mantarıçeşitleri ve bakteri gibi mikroorganizmaların bir kültür ortamında üretilmesi işlemi. |
kültürel | * Kültüre ilişkin, kültürle ilgili. |
kültürel antropoloji | * Bkz. sosyal antropoloji. |
kültürfizik | * Jimnastik. |
kültürlenme | * Kültürlenmek işi veya durumu. |
kültürlenmek | * Bir arada bulunan iki bireyin veya etnik grubun değer yargıları ile kültürel birikiminin özellikleri birbirinden etkilenerek değişikliğe uğramak. |
kültürlü | * Kültürü gelişmişolan. |
kültürlülük | * Kültürlü olma durumu. |
kültürsüz | * Kültürü olmayan. |
kültürsüzlük | * Kültürsüz olma durumu. |
külünk | * Taşları, kayalarıparçalamakta kullanılan sivri kazma. |
külünü savurmak | * bir şeyi bütünüyle bitirip yok etmek. |
külüstür | * Yıpranmış, eski görünüşlü olan. * Bakımsız. |
külüstürlük | * Külüstür olma durumu. |
külyutmaz | * Aldanmaz, kolay inanmaz. |
kümbet | * Kubbe. * Damıkubbe biçiminde olan yapı. * Kubbe biçiminde toparlak kabartı. |
küme | * Tümsek biçimindeki yığın. * Birçok canlının veya nesnenin oluşturduğu topluluk, grup. * Küme biçiminde olan, kümeyi andıran. * Takımların durum ve nitelikleri göz önünde bulundurularak belli sayıdaki takımdan oluşturulan topluluk, lig. * Koşularda, kendiliğinden oluşan yarışçı gruplarının her birine verilen ad. * Bir dershanede öğrencilerin, belli bir eğitim veya öğretim amacıyla bir süre için oluşturduklarıtakım veya öbek. |
küme bulut | * Üst bölümleri bembeyaz ve küme durumunda, tabanıda çoğu kez yatay ve esmer bulut, kümülüs. |
küme çalışması | * Öğrencilerin, aralarında seçtikleri bir başkanın kılavuzluğu altında iş birliği yaparak ortak amaçlar doğrultusunda çalışmalarına imkân sağlayan eğitim yöntemi. |
küme küme | * Kümeler durumunda. |
kümeden düşme | * Bulunduğu kümedeki takımlardan en az puan alarak veya puan eşitliğinde daha kötü averaja sahip olması yüzünden bir alt kümeye inme, ligden düşme. |
kümeleme | * Kümelemek işi. * Film yapımınıkolaylaştırmak amacıyla aynıdekor içindeki çekimleri bir araya toplama, oyuncuların çalışma durumlarını düzenleme. |
kümelemek | * Küme durumuna getirmek, yığmak, biriktirmek. |
kümeleniş | * Kümelenmek işi veya biçimi. |
kümelenme | * Kümelenmek işi. |
kümelenmek | * Bir yere toplanmak, yığılmak. |
kümeleşim | * Bir hastalığa karşıaşılanmışolan veya hastalık geçirmiş bir canlının kanında bulunan maddenin, hastalığın mikroplarınıküme durumuna getirme olayı, aglütinasyon. |
kümeleşme | * Kümeleşmek işi. |
kümeleşmek | * Küme durumunda toplanmak. |
kümeli | * Kümesi olan. |
kümes | * Tavuk, hindi gibi evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalıyer. * Ufak ev. |
kümülâtif | * Katlanmış, birikmiş, yoğun, kümeli. |
kümültü | * Kırlarda, ormanlarda eğreti olarak yapılmış bekçi veya avcıkulübesi. |
kümülüs | * Küme bulut. |
-kün | * Bkz. -gın/-gin. |
küncü | * Susam (taneleri). |
künde | * Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek. * Güreşçinin, hasmınıaltına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek kilitlemesi. * Düzen, tuzak, oyun, hile. |
kündeden atmak | * aldatarak tuzağa düşürmek. |
kündeleme | * Künde oyununu yapma. |
Kategoriler