Kategoriler
L SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük L Sayfa 7

lâterit * Sıcak, nemli iklimlerde oluşan, parlak kırmızıveya kahverengiye çalan kırmızırenkli, demir oksit ve
alüminyum bakımından zengin toprak.
lâteritli * Özünde lâterit bulunduran.
lâterna * Kolu çevrilerek çalınan, sandık biçiminde bir tür org.
lâternacı * Lâterna yapan, satan veya çalan kimse.
lâtif * Yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan.
lâtifçe * Lâtif olarak, hoş.
lâtife * Şaka.
lâtife etmek * şaka etmek.
lâtife götürmek * şaka kaldırmak.
lâtife lâtif gerek * şaka yaparken bile incelikten ayrılmamak gerek anlamında kullanılır.
lâtifeci * Şakacı.
lâtiflik * Lâtif olma durumu.
lâtifundia * İlkel yöntemlerle ve düşük verimle işletilen geniştarım alanları.
lâtifundiacılık * Lâtifundia sistemi ile geniştarım alanlarını işletme yöntemi veya biçimi.
lâtilokum * Bkz. lokum.
Lâtin * İtalya’da Lâtium bölgesi halkından olan kimse.
* 343 Lâtin halkları.
* Lâtinlerle ilgili olan (şey).
Lâtin çiçeği * Lâtin çiçeklerinden, kalkan biçiminde yuvarlak yapraklı, sarıve kırmızıçiçekli, bir süs bitkisi (Tropeoalum).
Lâtin çiçeğigiller * İki çeneklilerden, örneği Lâtin çiçeği olan bir familya.
Lâtin çiçekleri * Bkz. Lâtin çiçeği.
Lâtin dilleri * Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce gibi dillerin ortak adı.
Lâtin halkları * Dilleri Lâtinceden türemişİtalyan, Fransız, İspanyol, Portekiz halkları.
Lâtin yelkeni * Bir serene bağlanarak direğe eğik bir durumda kaldırılan üçgen yelken.
Lâtince * Lâtin dili.
Lâtinlik * Lâtin gibi olma, davranma.
lâubalî * Saygısız, çekinmesi olmayan.
* Senli benli, teklifsiz.
* Aşırısamimî, teklifsizce.
lâubalî olmak * aşırısamimî veya teklifsizce davranmak.
lâubalice * Lâubaliye yakın.
lâubalîleşme * Lâubalîleşmek işi.
lâubalîleşmek * Lâubalî davranışta bulunmak.
lâubalîlik * Lâubalî olma durumu veya lâubalîye yakışır davranış.
lâubaliyane * Saygısızca, terbiyesizce.
lâv * Yanardağların püskürme sırasında yeryüzüne çıkardıklarıdünyanın derinliklerinden gelen kızgın, erimiş
maddeler.
lâv silâhı * Uzun menzilli, ateşli bir silâh türü.
lâv taşması * Lâvın püskürme sırasında yanardağağzından çıkarak alçak yerlere doğru yayılması.
lâva * Herhangi bir yere yanaşmışfilikanın kürek çekmeksizin ilerlemesi için verilen emir.
lâva etmek * bir filikayı ilerletmek.
* birini çekiştirmek.
lâvabo * Üzerinde sıcak ve soğuk su muslukları bulunan, porselen, emaye veya sacdan yapılmış, el, yüz, bulaşık
yıkamaya yarar, çukur yer veya eşya.
* Lokanta, gar gibi yerlerde bu düzenin bulunduğu yer.
* Ayak yolu, helâ, yüz numara, tuvalet.
lâvabo bataryası * Lâvabolarda kullanılan birkaç aygıtın bir araya getirilerek belirli biçimde eklenmesinden oluşan takım.
lâvabo musluğu * Lâvaboya gelen soğuk ve sıcak suyu açıp kapayan ve akmasınıayarlayan musluk.
lâvaj * (metalürjide) Bir işlem sonrası, metal yüzeyleri su ile yıkama.
* Bir organısu vererek yıkayıp temizleme.
lâvaj yapmak * herhangi bir organımikroplardan temizlemek amacıyla yıkamak, arıtmak.
lâvanta * Lâvanta çiçeğinden yapılan ispirtolu esans.
lâvanta çiçeği * Ballı babagillerden, mavi veya mor renkli çiçekleri koku sanayiinde kullanılan bir bitki (Lavandula
angustifolia).
lâvanta mavisi * Lavanta rengindeki mavi.
lâvantacı * Lâvanta yapan veya gezici olarak esans satan kimse.
lâvantacılık * Lâvanta yapma ve satma işi.
lâvantalık * Lâvanta kokusunu koymaya yarayan şişe.
lâvantin * Lâvanta çiçeğinin bir başka türü.
lâvaş * Mayalıhamurdan tandırda pişirilerek yapılan ve yapıldığıyere göre büyüklüğü değişen ince ekmek türü.
* Yufka inceliğinde açılmışuzun sade pide.
lâvdanom * İçinde afyon bulunan sulu bir ilâç.

Bir yanıt yazın