Kategoriler
L SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük L Sayfa 8

lâvman * Kalın bağırsağıanüs yoluyla su fışkırtarak yıkama.
* Bu işiçin kullanılan alet ve sıvı.
lâvrensiyum * Bkz. lorentiyum.
lâvrovit * Piroksen grubundan doğal silikat.
lâvsonit * Hidratlıalüminyum ve kalsiyum çift silikatı.
lâvta * Mızrapla çalınan, gövdesi uttan küçük bir çalgı.
lâvta * Ebe.
* Doğacak çocuğu ana rahminden çekmeye yarayan alet.
* Erkek doğum hekimi.
lâvtacı * Lâvta (I) çalan kimse.
lâvtacılık * Lâvtacının mesleği.
lâyemut * Ölümsüz, ölmez.
lâyenkati * Kesintisiz, aralıksız.
lâyığını bulmak * dengini, yaraşır eşini bulmak.
* hak ettiği cezayı bulmak.
lâyık * Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmışolan; bir kimseye uygun olan
yaraşan.
lâyık görmek * yakıştırmak, uygun görmek.
lâyık olmak * hak kazanmışolmak.
* Uygun olmak.
lâyıkıyla * Gerektiği gibi, gerektiğince.
lâyiha * Herhangi bir konuda bir görüşve düşünceyi bildiren yazı.
* Tasarı.
lâytmotif * Bir eserde, bir duyguyu, bir düşünceyi veya kişiliği göstermek için sürekli tekrarlanan motif, ana motif.
* Bir edebî eserde, bir kültür ürününde pek çok tekrarlanan formül.
lâyuhti * Hata işlemeyen, yanlışyapmayan.
Lâz * Güney Kafkasyalı bir halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu halkla ilgili olan.
lâza * Bal koymaya yarayan küçük tekne.
lâzanya * Bir çeşit İtalyan makarnası.
Lâzca * Lâzların kullandığıdil.
lâzer * Çok güçlü ışık pırıltıları oluşturan, iletişimde ve biyolojide yararlanılan ışık kaynağı.
lâzım * Gerek, gerekli.
* Geçişsiz (fiil).
lâzım gelmek (veya olmak) * gerekmek.
lâzıme * Yapılması gerekli olan şey.
* Gerekçe.
lâzımlık * Oturak.
lâzlık * Lâz olma durumu, lâz gibi davranma.
lâzut * Mısır.
le * Türk alfabesinin on beşinci harfinin adı.
-le * Bkz. -la / -le.
-le * 343 -la / -le.
leb * “Daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak” anlamında leb demeden lebleyi anlamak
deyiminde geçer.
lebalep * Ağzına kadar dolmuş(olarak), silme.
lebbeyk * Buyrun, efendim, emredin.
lebiderya * Deniz kenarı.
leblebi * Dışkabuğu çıkarıldıktan sonra fırında kavrulup eğlencelik olarak yenen nohut.
leblebi şekeri * İçinde leblebi olan şeker.
leblebici * Leblebi yapan veya satan kimse.
leblebicilik * Leblebi yapma veya satma işi.
leblebiden nem kapmak * en küçük bir olay veya davranıştan olumsuz etkilenmek.
leçe * Taşlıtarla.
leçek * Başörtüsü, yün atkı.
leçelik * Leçe.
ledün * Tanrıkatı.
ledün ilmi * Tanrı ile ilgili bilgi.
lef * İçine sokma, iliştirme.
lef etmek * Bkz. leffetmek.
leffetme * Leffetmek işi veya durumu.
leffetmek * İçine sokmak, iliştirmek.

Bir yanıt yazın