Marmara çırası | * Perişan etmek, mahvetmek veya perişan olmak, mahvolmak” anlamında. |
marmara çırası gibi (yakmak veya yanmak) | * deyiminde geçer. |
Marmara çırası gibi yanmak | * büyük bir zarara uğramak, perişan olmak. |
marmelât | * Şeker karıştırılarak pişirilmişmeyve ezmesi. |
marn | * Çok ince taneli kil minerallerinden ve kalsitin değişik oranlardaki karışımından oluşan tortul kayaç, pekmez toprağı. |
marnlama | * Marnlamak işi veya durumu. |
marnlamak | * Kireci az olan toprağın içine marn katarak daha iyi duruma getirmek. |
maroken | * Fas’ta işlenen yumuşak bir çeşit keçi derisi. * Üzerine benekler basılarak marokene benzetilen koyun derisi. * Marokenden yapılmışveya marokenle kaplanmış. |
marokenci | * Maroken eşya yapan kimse. |
marokencilik | * Maroken deriden çeşitli eşya yapma sanatı. |
maron | * Kestane rengi. |
marpuç | * Nargileyi kolayca içmeyi sağlayan ve nargileye takılan hortum biçiminde uzun ve bükülgen boru. |
marpuççu | * Marpuç yapan veya satan kimse. |
Mars | * Merih gezegeni, Sakıt. |
mars | * Tavlada oyunculardan birinin, karşıtaraf pul toplamaya başlayamadan, bütün pullarınıtoplayıp oyunu bitirerek iki sayıkazanması. |
mars etmek | * tavla oyununda karşısındakine hiçbir pul toplamaya fırsat vermeden, kendi pullarınıtoplayıp oyunu kazanmak. * karşısındakini söz söyleyemeyecek duruma getirmek. |
mars olmak | * bu şekilde oyunu kaybetmek. * söz söyleyemeyecek duruma gelmek. |
marsama | * Barsama. |
marsık | * Yapılırken iyice yakılmadığı için, yakıldığında duman ve koku vererek başağrısıyapan odun kömürü. |
marsık gibi | * koyu esmer, kömür gibi, simsiyah. |
marsıvan | * Sınır beyi. * Eşek. |
marsıvan ayısı | * Bkz. marsıvan eşeği. |
marsıvan eşeği | * Geri zekâlı, çok kaba ve aptal. |
marsıvan otu | * Birleşikgillerden bir cins kokulu bitki (Tanacetum balsamita). |
marş | * Askerlikte yürüyüşe geçmek için verilen komut. * Ritmi, yürüyen bir kimsenin veya topluluğun adımlarınıhatırlatan müzik parçası. * Bir topluluğu simgelemek için düzenlenmişmüzik parçası. * Otomobil, kamyon gibi motorlu araçlarda motoru işletme düzeni. |
marşmarş! | * Koşma komutu. |
marşandiz | * Yük katarı, yük treni. |
mart | * Yılın 31 gün süren üçüncü ayı. |
mart dokuzu | * Martın üçüncü haftasında görülen bir fırtına (Gregoryen takvimine göre). |
mart havası gibi | * kararsız, huysuz kimseler için kullanılır. |
mart içeri, pire dışarı | * tedirgin edici biri gelince öbürü gitmeye kalkan kimseler için kullanılır. |
mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır | * mart ayında şiddetli soğuklar olur, insanlar kazma kürek saplarınıyakacak duruma düşerler. |
mart kedisi | * Çapkın ve azgın kimse. |
martaloz | * Bkz. martolos. |
martaval | * Yalan, uydurma söz, palavra. |
martaval atmak (veya okumak) | * inanılmayacak sözler söylemek, yalan söylemek. |
martavalcı | * Yalan söyleyen, palavracı. |
martavalcılık | * Yalan söyleme, yalancılık. |
martı | * Martı gillerden, çoğu beyaz renkte, eti yenmez, yüzücü, perde ayaklıdeniz kuşlarının ortak adı(Larus). |
martı giller | * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfına giren, birçok türü bulunan bir familya. |
martin | * Tek kurşun atan bir çeşit tüfek. |
martini | * Portakal kabuğu, cin ve vermutla yapılan içki. |
martolos | * Türk garnizonlarında hizmet eden garson. |
maruf | * Herkesçe bilinen, tanınan, belli, sanlı. * Şeriatın uygun gördüğü, beğendiği ve buyurduğu. |
marufiyet | * Bilinme, tanınma belli olma. |
marul | * Birleşikgillerden, genişve uzun olan yeşil yapraklarıtaze olarak yenilen bir bitki (Lactuca sativa). |
marulcu | * Marul yetiştiren veya satan kimse. |
marulcuk | * Çöpleme. |
Marunî | * Lübnan ve Suriye’de oturan Katolik Süryanî topluluğu. * Bu topluluktan olan kimse. |
maruz | * Bir olay veya durumun etkisinde veya karşısında bulunan. * Arz edilen, sunulan, verilen. |
Kategoriler