matbu | * Basılı, basılmış. |
matbua | * Basma. |
matbuat | * Basın. |
matem | * Yas. |
matem ayı | * Kamer aylarından muharrem ayı. |
matem havası | * Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya çıkan üzüntülü durum. |
matem tutmak | * Bkz. yas tutmak. |
matematik | * Aritmetik, cebir, geometri gibi sayıve ölçü temeline dayanarak niceliklerin özelliklerini inceleyen bilimlerinin ortak adı, riyaziye. * Sayıya dayalı, mantıklı, ince hesaba bağlı. |
matematikçi | * Matematikle uğraşan kimse, riyaziyeci. * Matematik öğretmeni. |
matematiksel | * Matematik bilimi ile ilgili olan, riyazî. * Kesin, sağlam, bütün kuşkulardan, bütün ters ihtimallerden uzak olan. |
matemli | * Yaslı. |
materyal | * Malzeme, gereç. |
materyalist | * Materyalizmden yana olan (kimse, görüş), maddeci. |
materyalizm | * Dünyada, yalnızca maddenin varlığınıkabul eden, tanrı, ruh gibi manevî kavramlarıret ve inkâr eden felsefî görüş, maddecilik, özdekçilik. |
matine | * Tiyatro, sinema, konser salonu vb.de gündüz gösterisi. * Herhangi bir eserin tanıtılması, okunması, yorumlanmasıveya bir sanatçıyıanma amacıyla düzenlenen toplantı. |
matiz | * İki halatıek yeri kalınlaşmayacak biçimde birbirine ekleme işi. |
matiz | * Çok sarhoş. * (orta oyununda ve Karagöz’de) Sarhoş. |
matiz olmak | * sarhoşluktan sızacak duruma gelmek. |
matizlik | * Sarhoşluk. |
matkap | * Tahta, maden, beton vb.gibi sert maddeler üzerinde delik açmağa yarayan alet, delik açma aleti, delgi. |
matla | * Gök cisimlerinin doğması. * Gök cisimlerinin doğduğu yer. * Divan edebiyatında kaside veya gazelin ilk beyti. |
matlaşma | * Matlaşmak işi. |
matlaşmak | * Mat duruma gelmek. |
matlaştırma | * Matlaştırmak işi. |
matlaştırmak | * Mat duruma getirmek. |
matlık | * Mat olma durumu. |
matlup | * İstenilen, aranılan. * Alacak. |
matmazel | * Fransızcada evlenmemişkızlar için kullanılan unvan. * Türkçede evlenmemişHristiyan kızlar için “bayan” sözü yerine kullanılır. |
matrağa almak | * alaya almak, eğlenmek. |
matrah | * Bir verginin miktarını belirtmek için temel olarak alınan değer. |
matrak | * Kalın sopa, değnek. * Eğlenceli, gülünç, hoş. |
matrak geçmek | * alay etmek, eğlenmek. |
matrakçı | * Osmanlı ordusunda acemilere matrak denilen silâhla savaşmayıöğreten usta. |
matriarkal | * Anaerkil. |
matriks | * İçinde birçok biyolojik olayın meydana geldiği, akıcılığı az, cansız bir sıvı ortam. |
matris | * Hesap ve kumanda işlerini gerçekleştirmeye yarayan elektronik devre. * İstatistikte, bir elemanlar topluluğunun düzenlenmiş biçimi. * Gerçek ve karmaşık sayıların dikdörtgen biçiminde tablosu. * Baskıyoluyla teksir için kullanılan, girintili çıkıntılımetal veya mukavva kalıp, baskıkalı bı. |
matris kâğıdı | * Basılacak formanın kalı bınıalmada kullanılan yumuşak karton. |
matruş | * Tıraşolmuş. |
matruşluk | * Sakalsız, bıyıksız olma durumu. |
matrut | * Kovulmuş, çıkarılmış. |
matuf | * Bir yöne eğilmiş. * Yöneltilmiş. |
matuf olmak | * bir şeye yöneltilmek. |
matuh | * Bunamış, bunak. |
maun | * Tespih ağacı gillerden, Hindistan ve Honduras’ta yetişen büyük bir orman ağacı, akaju (Swietenia mahagoni). * Bu ağacın parlak kırmızımtırak renkte, sert ve iyi cilâlanan kerestesi. * Bu keresteden yapılan. |
maval | * Yalan, uydurma söz. |
maval okumak | * yalan söylemek, yalan söyleyerek oyalamak, masal okumak. |
mavera | * Öte. * Görülen âlemin ötesi. |
mavi | * Yeşil ile menekşe rengi arasında bir renk; bulutsuz gökyüzünün rengi. * Bu renkte olan. |
mavi boncuk | * Mavi renkli boncuk. * Nazar değmesin veya göze gelmesin inancıyla takılan boncuk. |
mavi boncuk dağıtmak | * birçok kişiye birden sevgi göstermek ve söz konusu kişileri, bu sevginin yalnız kendisine verildiğine inandırmak. |
Kategoriler