mayıs | * Taze sığır gübresi. |
mayıs böceği | * Kın kanatlılardan, uzunluğu 20-25 mm olan, gelişmesi üç beşyıl süren, bitkilere zararlı bir böcek (Melolontha vulgaris). |
mayıs böcekleri | * Otçul özellikleri dolayısıyla bitki sağlığıyönünden önem taşıyan böcekler topluluğu. |
mayıslı | * Bol gübreli. |
mayışma | * Mayışmak işi. |
mayışmak | * Çok yemekten, sıcaktan veya zevkten gevşemek. |
mayi | * Sıvı. |
mayistra | * Grandi direğinin en alt sereni ve bu serene çekilen yelken. * Kuzeybatırüzgârı. |
maymun | * İnsandan başka bütün primatlara verilen genel ad. * Çirkin ve gülünç. * Taklitçi. |
maymun balığı | * Yuvarlak başlı bir cins köpek balığı(Squatina vulgaris). |
maymun gibi | * tuhaf, gülünç hareketler yapanlar için söylenir. * taklitçi. |
maymun gözünü açtı | * geçen bir olaydan ders alındığınıanlatır. |
maymun iştahlı | * Hevesi çabuk geçen, kararsız. |
maymuna benzetmek (çevirmek veya döndürmek) | * gülünç ve çirkin duruma sokmak. |
maymuna dönmek | * çirkin ve gülünç duruma girmek. * uslanmak. |
maymuncuk | * Küçük maymun. * Her kilidi açmaya yarayan, demirden, eğri ve sivri araç. * Ergin evrede bağüzümlerinin yaprak ve sürgünlerini, kurtçuk evresinde kökleri kemiren, parlak siyah kın kanatlı böcek (Otiorrhyncus peregrinus). |
maymunlar | * Omurgalıhayvanlardan, memeliler sınıfının etenliler alt sınıfına giren bir takım, primatlar. |
maymunlaşma | * Maymunlaşmak işi. |
maymunlaşmak | * Maymuna benzemek, maymun gibi davranmak. * Taklitçi davranmak. |
maymunlaştırma | * Maymunlaştırmak durumu. |
maymunlaştırmak | * Maymun davranışları ile hareket ettirmek. |
maymunluk | * Güldürmek veya dikkati çekmek için yapılan tuhaflık. |
maymunsu | * Maymun gibi, maymuna benzer. |
mayna | * Yelken indirme, fora karşıtı. * İndir. * Bırakılma, son verilme. |
mayna etmek | * herhangi bir şeyi halat ve palanga aracılığıyla denize veya yere indirmek. * (fırtına için) yatışmak. |
mayo | * Genellikle denize girerken ten üzerine giyilen, vücudun gerekli kısımlarınısıkıca örten giysi. |
mayocu | * Mayo diken veya satan kimse. |
mayoculuk | * Mayo üretmek, dikmek veya satmak işi veya mesleği. |
mayonez | * Yumurta sarısı, zeytinyağıve limonla yapılan bir çeşit koyu, soğuk salça. |
mayonezli | * Mayonez katılmışveya karıştırılmış. |
mayşor | * Alman gümüşü. |
maytaba almak | * biriyle alay etmek, eğlenmek. |
maytap | * Yandığında renkli ve parlak ışıklar saçan, şenlik gecelerinde yakılan havaî fişek. |
-maz / -mez | * Olumsuz genişzaman eki: anla-maz-sın , oku-maz-sınız , yaz-maz , bil-mez-ler vb. * Fiilden sıfat türeten ek: çık-maz (sokak) tüken-mez (kalem) vb. |
mazak | * Kırlangıç balığı gillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Marmara denizinde yaşayan, kırmızırenkli, lezzetli bir balık (Trigla lineata). |
mazarrat | * Zarara uğrama, zarar. |
mazbata | * Tutanak. |
mazbata muharriri | * Bir komisyon kararının gerekçesini kaleme alan üye. |
mazbut | * Ele geçirilmiş, zapt edilmiş. * Bir yere yazılmış, deftere geçirilmiş. * Unutulmamış, hatırda kalmış. * Düzenli, düzgün, beğenilen. * Doğa olaylarından etkilenmeyecek biçimde korunmuşolan (yapı). |
mazeret | * Kendini veya başka birini özürlü göstermek için ileri sürülen sebep, özür. * Bir kimseyi özürlü gösteren durum veya olay. * Bir şeyden kurtulmak veya kaçınmak için ileri sürülen gerekçe, bahane. |
mazeret bulmak | * içinde bulunulan durumu açıklayacak bir sebebi ortaya koymak. |
mazeret kâğıdı | * Öğrencinin okula gelemeyişinin sebebini bildiren ve velisi tarafından imzalanarak okul yönetimine verilen belge, tezkere. |
mazeretli | * Mazereti olan, mazur. |
mazeretsiz | * Mazereti olmayan. |
mazgal | * Kale duvarlarında iç yanı geniş, dışyanıdar delik. |
mazgallı | * Mazgalları olan. |
mazhar | * Bir şeyin ortaya çıktığı, göründüğü yer veya kimse. * (bir iyiliğe) Erişmiş, erişen (kimse). |
mazhar olmak | * iyi bir şeye ermek, ulaşmak. |
mazhariyet | * Erişme, elde etme. |
mazı | * Servigillerden, yapraklarıalmaşık ve küçük pullar biçiminde, gövdesi düz olan, dipten dallanan bir süs bitkisi (Thuya). * Hayvansal ve bitkisel asalakların bitkilerde oluşturduğu ur. |
Kategoriler