merhaba etmek | * hâl hatır sormak, görüşüp konuşmak. |
merhabalaşma | * Merhabalaşmak işi. |
merhabalaşmak | * Birini merhaba sözüyle esenlemek. |
merhabası olmak | * esenleşecek kadar tanışıklığı, yakınlığı olmak. |
merhabayıkesmek | * biriyle ilgisini kesmek. |
merhale | * Derece, basamak, aşama, evre. * Varılması istenen noktaya kadar aşılması gereken yerlerin her biri, konak, menzil. * Bir yolcunun ortalama bir günde, sekiz saatte gidebileceği mesafe. |
merhamet | * Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığıkötü durumdan duyulan üzüntü, acıma. |
merhamet etmek | * acımak. |
merhamete gelmek | * acıma duygusuna kapılmak. |
merhameten | * Acıyarak, merhamet ederek. |
merhametli | * Acıması olan, merhamet eden. |
merhametsiz | * Acıması olmayan, acımasız, katıyürekli, kalpsiz. |
merhametsiz olmak | * merhamet etmemek. |
merhametsizce | * Merhamet etmeksizin, merhametsiz bir biçimde, acımadan. |
merhametsizlik | * Acımasız olma durumu, acımasızlık, kalpsizlik. |
merhem | * Deriye sürülerek kullanılan, içinde birçok etkili madde bulunan, yumuşak ve koyu kıvamda, yağlıveya yağsız ilâç. * Çare. |
merhem olmak | * bir derde çare olmak. |
merhemleme | * Merhemlemek işi. |
merhemlemek | * Merhem sürmek. |
merhum | * Ölmüş bir Müslümandan söz edilirken “Tanrı’nın rahmetine kavuşmuş” anlamında kullanılır. * ÖlmüşMüslüman erkek. |
merhum olmak | * ölmek. |
merhume | * ÖlmüşMüslüman kadın. |
mer’i | * Yürürlükte olan, geçerli. |
meridyen | * Ekvatoru dik olarak kestiği ve iki kutup noktasından geçerek dünyayıçevrelediği varsayılan daire. |
meridyen dairesi | * Meridyen düzleminin gök küresiyle ara kesiti. |
meridyen düzlemi | * İki kutup arasındaki doğru ile o yerin çekül doğrultusunun belirttiği düzlem, öğlen, nısfınnehar. |
Merih | * Güneş’e olan uzaklığı, Yer’in Güneş’e olan uzaklığından daha çok olan dışgezegenlerin ilki, Sakıt, Mars. |
merinos | * Uzun, çok ince, beyaz ve bol tüylü yapağısından dokumacılıkta yararlanılan bir koyun cinsi (Ovis aries hispanica). * Bu koyundan elde edilen yün. * Bu yünden yapılmışolan. |
merinos koyunu | * Bkz. merinos. |
meristem | * Sürgen doku. |
mer’iyet | * Yürürlük. |
merkantilist | * Merkantilizm yanlısı olan kimse. |
merkantilizm | * Ülkenin refahınısahip olduğu altın ve gümüşgibi değerli madenlere bağlayan, ülkedeki değerli maden yataklarının işletilmesine önem veren ve ihracatıartırıp ithalatıazaltmaya çalışan iktisat öğretisi. |
merkat | * Mezar, kabir. |
merkep | * Eşek. |
merkepçi | * Eşekçi. |
merkez | * Bir dairenin veya bir küre yüzeyinin her noktasından aynıuzaklıkta bulunan iç nokta, özek. * Bir kapalıeğrinin veya bazıçokgenlerde köşegenlerin kesişme noktası. * Bir ülkenin, bölgenin veya kuruluşun yönetim yeri. * Bir işin öğretildiği yer. * Bir işin yoğun olarak yapıldığıyer. * Belirli bir yerin ortası. * Polis karakolu. * Biçim, durum, yol. |
merkez açı | * Köşesi çemberin merkezinde bulunan açı. |
merkezce | * Merkeze göre, merkez bakımından. |
merkezci | * Merkeziyetçi. |
merkezcil | * Merkeze doğru yaklaşan. |
merkezcilik | * Merkeziyetçilik. |
merkezde | * yolda, durumda. |
merkezî | * Merkezde olan, merkezi oluşturan. |
merkezî ısıtma | * Merkeze bağlı ortak ısıtma sistemi. |
merkezî idare | * Merkezî yönetim. |
merkezî ülke | * Yönetme, denetleme ve konumu bakımından merkezde bulunan ülke. |
merkezî yıkama | * Merkeze bağlıveya bir merkezden yönetilen temizlik sistemi. |
merkezî yönetim | * Yönetme, denetleme ve işletme bakımından yetkinin bir yerde toplandığıyönetim tarzı. |
merkezîleşme | * Merkezîleşmek işi. |
Kategoriler