muris | * Miras bırakan, mirasçı. |
murt | * Mersin ağacı. |
murt yememek | * oyuna gelmemek. |
musaffa | * Temizlenmiş, arıtılmış. |
musahabe | * Konuşma, görüşme, söyleşi. |
musahhih | * Düzeltici, düzelten. |
musahhihlik | * Musahhih olma durumu. * Düzelticinin görevi, düzelticilik. |
musahip | * Sohbet, arkadaşlık eden kimse. * Tatlıkonuşmaları ile büyüklerin, özellikle padişahların güzel zaman geçirmelerini sağlamakla görevli kimselere verilen unvan. |
musahiplik | * Musahibin yaptığı iş. |
musakka | * Ufak parçalar biçiminde doğranmışsebzelerin, kuş başıet veya kıyma ve soğanla pişirilmesiyle yapılan bir yemek. |
musalla | * Namaz kılmaya yarayan açık yer. * Camilerde cenaze konulup önünde namaz kılınan yer. |
musalla taşı | * Namazıkılınmak için üstüne cenaze konulan masa biçiminde yüksek taş. |
musallat | * Bir kimse veya şeyin üzerine bıktıracak kadar düşen. |
musallat etmek | * birini, bir başkasının başına belâ etmek. |
musallat olmak | * birini sürekli rahatsız etmek, birine sataşmak, hiç peşini bırakmamak. |
musalli | * Beşvakit namazınısürekli olarak kılan. |
musamaha etmek | * hoşgörü ile davranmak. |
musandıra | * Evlerde yatak yorgan konulan yer, yüklük. * Mutfakta yüksek ve genişraf. |
musanna | * Uydurma, düzme. * Sanatla yapılmış, bir usta elinden çıkmış, sanatlı. * Yapıntılı. |
musannif | * Sınıflandıran. * Kitap yazan, yazar. |
musap | * Başına bir kötülük, felâket gelmişolan. * Hastalığa yakalanmış, tutulmuş, uğramış. |
musavver | * Resim konulmuş, resimli. * Zihinde tasarlanmış, düşünülmüşolan. |
Musevî | * Musa Peygamberin dininden olan kimse. |
Musevîlik | * Musa Peygamberin dini, Yahudilik. |
Mushaf | * Kur’an. |
musır | * Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen. |
musibet | * Ansızın gelen felâket, sıkıntıveren şey. * Uğursuz. |
musikar | * Gagasındaki deliklerden rüzgâr estikçe türlü sesler çıktığına inanılan bir masal kuşu. * Mıskal. |
musiki | * Müzik. * Kulağa hoşgelen sesler dizisi. |
musikişinas | * Müzikle uğraşan kimse. |
muska | * İçinde dinî ve büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanıveya sahip olanızararlıetkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne veya yazılıkâğıt, hamaylı. * Üçgen biçiminde katlanmışolan şey. |
muska böreği | * İçine peynir, kıyma gibi şeyler konularak üçgen biçiminde katlanan bir tür börek. |
muskacı | * Muska yazan kimse. |
muskacılık | * Muskacının işi. |
muslihane | * Barışçı bir yolla. |
muslin | * Sık dokunmuş, parlak, ince, yumuşak bir tür kumaş. * Bu kumaştan yapılmışolan. |
musluk | * Takılmış bulunduğu boru veya kabın içindeki akışkanı, istenildiğinde akıtabilecek bir düzende yapılmış açılır kapanır alet. * El yıkamaya yarayan yer. |
muslukçu | * Musluk satan veya onaran kimse. * Abdest almak için ceketini çıkaranların para veya değerli şeylerini çalarak hırsızlık yapan kimse. |
muslukçuluk | * Muslukçunun yaptığı iş. * Abdest almak için ceketini çıkaranların para veya değerli şeylerini çalarak yapılan hırsızlık. |
musluklu | * Musluğu olan. |
musluksuz | * Musluğu olmayan. |
muson | * Güney Asya kıyılarıyla Hint Denizi’nde yaz ve kışmevsimlerinde birbirine ters yönlerden esen genişalanlı rüzgâr. |
mustarip | * Istırap ve acıçeken. * Sağlıksız, hasta. |
mustarip etmek | * acıve ıstırap vermek. |
mustatil | * Dikdörtgen. |
muş | * Altıdüz, küçük gezinti vapuru. |
-muş | * Bkz. -mış/ -miş. |
muşamba | * Bir tarafına kauçuk veya yağlı boya sürülerek su geçirmeyecek duruma getirilen kalın bez. * Bu bezden yapılmışolan. * Su geçirmeyecek biçimde yapılmışyağmurluk. * Linolyum. |
muşamba gibi | * çok kirlenmişçamaşır, kumaş, örtü vb. için söylenir. |
muşambalaşma | * Muşambalaşmak işi veya durumu. |
Kategoriler