mültezim | * Kesenekçi, kesimci. |
mültipleks | * Aynızamanda, aynıhat üzerinde birçok iletişim sağlayan veya bu özellikte olan (alet). |
mümanaat | * Engel olmak, karşıkoymak. |
mümanaat etmek | * karşıkoymak, engel olmak. |
mümarese | * Alışma, yatkınlık, el yatkınlığı. |
mümas | * Dokunan, temas eden. * Teğet. |
mümasil | * Benzeyen, andıran. |
mümbit | * Verimli, bitek. |
mümessil | * Temsilci. |
mümessillik | * Temsilcilik. |
mümeyyiz | * İyiyi, kötüyü, doğru ve yanlışıayıran, seçen. * Ayırtman. * Yazıları beyaz kâğıda temize çeken kimse. |
mümeyyizlik | * Ayırtmanlık. * Mümeyyizin görevi. |
mümin | * İnanan, inançlı, imanlı, mutekit. * Müslüman. |
müminlik | * Mümin olma durumu. |
mümkün | * Muhtemel, olabilir, olası. |
mümkün mertebe | * Olabildiğince, yapabildiği kadar. |
mümkün olmak | * imkân bulunmak. |
mümtaz | * Seçkin. |
mümteni | * Bir şeyi yapmaktan çekinen, kaçınan. * Olamaz, olmayacak. |
münacat | * Tanrı’ya yakarma, yakarış. * Divan edebiyatında Tanrı’yıöven şiir türü veya şiirin bir bölümü. |
münadi | * Kamuya duyurulmak istenilen şeyleri yüksek sesle haber vermeyi işedinmişolan kimse. |
münafık | * Arabozan, bölücü, karıştırıcı, fesatçı, müfsit. |
münafıklık | * Arabozanlık. |
münakalât | * Ulaştırma. |
münakale | * Ulaşım. * Bir şeyi bir yerden bir yere aktarma. |
münakasa | * Eksiltme. |
münakaşa | * Tartışma. |
münakaşa etmek | * tartışmak. |
münakaşa götürmemek | * tartışmaya yer vermeyecek biçimde kesin olmak. |
münakaşalı | * Münakaşası olan, içinde veya üzerinde münakaşa edilen. |
münasebat | * İlgiler, ilişkiler. |
münasebet | * İlişik, ilişki, ilinti. * İki şey arasındaki uygunluk. * Sebep, vesile, gerekçe, neden. |
münasebet almak (veya almamak) | * uygun düşmek (veya uygun olmamak, yakışıksız olmak). |
münasebet düşmek | * uygun bir durum ortaya çıkmak. |
münasebet kurmak | * iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek. |
münasebete girmek | * tanışma yolu açmak, ilişki kurmak. * cinsel yaklaşımda bulunmak. |
münasebeti düşmek | * sırası gelmek. |
münasebetini getirmek | * sırasını getirmek. |
münasebetiyle | * Dolayısıyla, sebebiyle, itibarıyla, ilgisinden dolayı. |
münasebetli | * İlişiği olan, ilişkili. * Uygun, yakışık alan. |
münasebetli münasebetsiz | * Yakışık alsın almasın, yerli yersiz. |
münasebetsiz | * Uygun olmayan, yakışıksız, çirkin. * Ters, aksi. * Yakışıksız işgören, sıra, saygı gözetmeyen (kimse). |
münasebetsizlik | * Münasebetsiz olma durumu veya münasebetsiz davranış, saygısızlık. |
münasebette bulunmak | * ilişkisi olmak. * ilişki kurmak. * cinsel ilişkiyi gerçekleştirmek. |
münasip | * Uygun, yerinde. * Beğenilen, hoşa giden, uygun. |
münasip bulmak | * uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek. |
münasip görmek | * uygun ve yerinde bulmak. |
münavebe | * Nöbetleşme, keşikleme. |
münavebe ile | * nöbetleşe, nöbetle, sıra ile. |
münazaa | * Ağız kavgası, çekişme, münakaşa. * İki taraf arasındaki kavga, düşmanlık. |
Kategoriler