Kategoriler
M SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük M Sayfa 78

mültezim * Kesenekçi, kesimci.
mültipleks * Aynızamanda, aynıhat üzerinde birçok iletişim sağlayan veya bu özellikte olan (alet).
mümanaat * Engel olmak, karşıkoymak.
mümanaat etmek * karşıkoymak, engel olmak.
mümarese * Alışma, yatkınlık, el yatkınlığı.
mümas * Dokunan, temas eden.
* Teğet.
mümasil * Benzeyen, andıran.
mümbit * Verimli, bitek.
mümessil * Temsilci.
mümessillik * Temsilcilik.
mümeyyiz * İyiyi, kötüyü, doğru ve yanlışıayıran, seçen.
* Ayırtman.
* Yazıları beyaz kâğıda temize çeken kimse.
mümeyyizlik * Ayırtmanlık.
* Mümeyyizin görevi.
mümin * İnanan, inançlı, imanlı, mutekit.
* Müslüman.
müminlik * Mümin olma durumu.
mümkün * Muhtemel, olabilir, olası.
mümkün mertebe * Olabildiğince, yapabildiği kadar.
mümkün olmak * imkân bulunmak.
mümtaz * Seçkin.
mümteni * Bir şeyi yapmaktan çekinen, kaçınan.
* Olamaz, olmayacak.
münacat * Tanrı’ya yakarma, yakarış.
* Divan edebiyatında Tanrı’yıöven şiir türü veya şiirin bir bölümü.
münadi * Kamuya duyurulmak istenilen şeyleri yüksek sesle haber vermeyi işedinmişolan kimse.
münafık * Arabozan, bölücü, karıştırıcı, fesatçı, müfsit.
münafıklık * Arabozanlık.
münakalât * Ulaştırma.
münakale * Ulaşım.
* Bir şeyi bir yerden bir yere aktarma.
münakasa * Eksiltme.
münakaşa * Tartışma.
münakaşa etmek * tartışmak.
münakaşa götürmemek * tartışmaya yer vermeyecek biçimde kesin olmak.
münakaşalı * Münakaşası olan, içinde veya üzerinde münakaşa edilen.
münasebat * İlgiler, ilişkiler.
münasebet * İlişik, ilişki, ilinti.
* İki şey arasındaki uygunluk.
* Sebep, vesile, gerekçe, neden.
münasebet almak (veya almamak) * uygun düşmek (veya uygun olmamak, yakışıksız olmak).
münasebet düşmek * uygun bir durum ortaya çıkmak.
münasebet kurmak * iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek.
münasebete girmek * tanışma yolu açmak, ilişki kurmak.
* cinsel yaklaşımda bulunmak.
münasebeti düşmek * sırası gelmek.
münasebetini getirmek * sırasını getirmek.
münasebetiyle * Dolayısıyla, sebebiyle, itibarıyla, ilgisinden dolayı.
münasebetli * İlişiği olan, ilişkili.
* Uygun, yakışık alan.
münasebetli münasebetsiz * Yakışık alsın almasın, yerli yersiz.
münasebetsiz * Uygun olmayan, yakışıksız, çirkin.
* Ters, aksi.
* Yakışıksız işgören, sıra, saygı gözetmeyen (kimse).
münasebetsizlik * Münasebetsiz olma durumu veya münasebetsiz davranış, saygısızlık.
münasebette bulunmak * ilişkisi olmak.
* ilişki kurmak.
* cinsel ilişkiyi gerçekleştirmek.
münasip * Uygun, yerinde.
* Beğenilen, hoşa giden, uygun.
münasip bulmak * uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek.
münasip görmek * uygun ve yerinde bulmak.
münavebe * Nöbetleşme, keşikleme.
münavebe ile * nöbetleşe, nöbetle, sıra ile.
münazaa * Ağız kavgası, çekişme, münakaşa.
* İki taraf arasındaki kavga, düşmanlık.

Bir yanıt yazın