mürdesenk | * Doğal kurşun oksit, PbO. |
mürdüm | * Mürdüm eriği. |
mürdüm eriği | * Reçeli veya hoşafıyapılan bir cins küçük ve kara erik. |
mürdümük | * Baklagillerden, yazın ekilen bir yıllık otsu bir bitki (Hyrus sativus). |
mürebbi | * Eğitici. |
mürebbiye | * Kendisine bir çocuğun eğitim ve bakımıverilmişolan kadın. |
mürebbiyelik | * Mürebbiye olma durumu. * Mürebbiyenin görevi. |
müreccah | * Bir başkasından daha çok beğenilip tercih edilen, üstün görülen, yeğ, yeğrek. |
müreffeh | * Refah ve varlık içinde yaşayan, gönençli. |
müreffehen | * Gönençle, sıkıntısız bir biçimde, bolluk içinde. |
mürekkebi kurumadan bozmak | * karar, sözleşme, anlaşmayıyazılmasından çok kısa süre sonra bozmak. |
mürekkep | * Yazıyazmak, desen çizmek veya basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvımadde. |
mürekkep | * Birleşmiş, birleşik. * -den oluşmuş, -den olma. |
mürekkep balığı | * Kafadan bacaklılardan, ılıman ve sıcak denizlerde yaşayan, eti yenen, kendini korumak için siyah renkli bir sıvısalarak suyu bulandıran bir yumuşakça, supya (Sepia officinalis). |
mürekkep olmak | * …den oluşmak. |
mürekkep yalamak | * öğrenim görmek. |
mürekkep yalamış | * öğrenim görmüş, kültürlü. |
mürekkepçi | * Mürekkep (I) yapan veya satan kimse. |
mürekkepleme | * Mürekkeplemek işi. |
mürekkeplemek | * Mürekkep sürmek, mürekkep dökerek veya damlatarak bir yüzeyi lekelemek. |
mürekkeplenme | * Mürekkeplenmek işi. |
mürekkeplenmek | * Mürekkep sürülmek, dökülmek veya damlatılmak. |
mürekkepli | * Mürekkep sürülmüş, dökülmüşveya damlatılmışolan. * İçine mürekkep konularak kullanılan. |
mürettebat | * Gemi, uçak gibi taşıtlarda iş başındaki görevli olan kişiler. |
mürettep | * Dizilmiş, dizili. * Gizli bir amaçla düzenlenmiş, yapılmış(iş). * Sonradan düzenlenmiş, derlenmiş. |
mürettip | * Düzenleyen, hazırlayan, sıraya koyan. * (basım evinde) Dizgici. |
mürettiphane | * Bir basım evinde dizgicilerin çalıştığı bölüm. |
mürettiplik | * Dizgicilik. |
mürevviç | * Bir düşüncenin taraftarıveya yayıcısı. |
mürit | * Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarınıöğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse. |
müritlik | * Mürit olma durumu. |
mürşit | * Doğru yolu gösteren, kılavuz. * Müritlerine tasavvufu öğreten, sırlarıve gerçekleri gösteren tarikat şeyhi. |
mürt | * Ölmüş, gebermiş(hayvan). |
mürt olmak | * ölmek, gebermek. |
mürteci | * Yeni düzene karşıdirenen gerici. |
mürtefi | * Yükselen, yüksek bir yere çıkmışolan. * Yüksek, yüce. |
mürtekip | * (para, kazanç karşılığı olarak) Kötü, uygunsuz işler çeviren. * Rüşvet yiyen, yiyici. |
mürtesem | * İz düşüm, projeksiyon. |
mürtet | * Müslümanlığı bırakıp başka bir dine geçmişolan (kimse). |
mürur | * Geçme, bir taraftan girip diğer taraftan çıkma. * Geçip gitme, sona erme. |
müruriye | * Geçmelik. |
müruruzaman | * Süre aşımı, zaman aşımı. |
mürüvvet | * Bir ailede çocukların doğumu, sünneti, evliliği, iyi bir göreve geçmeleri gibi olaylardan duyulan mutluluk, sevinç. * Yiğitlik, mertlik. * İyilikseverlik, cömertlik. |
mürüvvetini görmek | * (anne, baba için) çocuklarının sevinçli günlerini görerek mutluluk duymak. |
mürüvvetli | * İnsanlığı olan, iyiliksever, insaniyetli. |
mürüvvetsiz | * İnsanlığı olmayan, insaniyetsiz. |
mürver | * Hanımeligillerden, yapraklarıkarşılıklı, demet durumundaki beyaz çiçeklerinden hekimlikte yararlanılan, meyvesi zeytine benzer bir ağaççık (Sambucus nigra). |
müsaade | * İzin, icazet, ruhsat. * Elverişli, uygun olma durumu. |
müsaade etmek (veya buyurmak) | * izin vermek. * geçişiçin yol vermek, yol açmak. * elverişli, uygun olmak. |
müsabaka | * Yarış, yarışma, karşılaşma. |
Kategoriler