N | * Azot’un kısaltması. |
-n | * Teklik 2. kişi iyelik eki: anne-n, baba-n, kitab-ı-n, defter-i-n vb. |
-n | * Bazıfiil çekimlerinde teklik 2. kişi eki: gel-di-n, gör-dü-n, yap-sa-n, et-se-n vb. |
-n | * Fiillerin dönüşlülük ve edilgenlik çatılarınıtüreten ek: döv-ü-n-, öv-ü-n-, tara-n-, yıka-n-, bekle-n-, bul-u-n- , çal-ı-n- vb. |
n, N | * Türk alfabesinin on yedinci harfi. Ne adıverilen bu harf, ses bilimi bakımından genizsi diş, dişeti ünsüzünü gösterir. |
Na | * Sodyum’un kısaltması. |
naaş | * Ölen kimsenin vücudu, ceset. |
naat | * Bir şeyin niteliklerini övme. * Hz.Muhammed’in niteliklerini övmek, ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside. |
nabekâr | * Yararsız, işe yaramaz. * Serseri, haylaz, avare, işsiz. |
nabız | * Kalp vuruşunun sağladığıkan basıncından dolayıatardamarlara ve özellikle bilekteki atardamara parmakla basıldığında duyulan kımıldama. * Eğilim, düşünce, niyet. |
nabız almak | * Bkz. nabzınısaymak. |
nabzıatmak | * kalp vuruşu sürmek. * ortaya çıkmak, görünmek, belli olmak. |
nabzıdurmak | * ölmek. |
nabzına girmek | * elindeki imkânlarıkullanarak birinin hoşnutluğunu kazanmak, birini yola getirmek ve düşüncelerini benimsetmek. |
nabzına göre şerbet vermek | * birinin hoşuna gidecek, gururunu okşayacak yolda davranmak. |
nabzınısaymak | * bir dakikadaki kalp atışınısaymak. |
nabzınıtutmak | * nabzınısaymak için bileğini tutmak. |
nabzınıyoklamak (veya nabız yoklamak) | * niyetini, düşüncesini, eğilimini anlamaya çalışmak. |
nacak | * Sapıkısa, küçük odun baltası. |
naçar | * Çaresi olmayan, çaresiz. * Zavallı, düşkün. |
naçar kalmak | * bir çare, çıkar yol bulamamak. |
naçiz | * Değersiz, önemsiz. |
naçizane | * Çok küçük, önemsiz bir şey olarak. |
nadan | * Bilgisiz, cahil. * Nobran, kaba, kötü. |
nadanca | * Nadan davranışına benzer bir tarzda. |
nadanlık | * Nadan olma durumu veya nadanca davranış. |
nadas | * Tarlayısürerek dinlenmeye bırakmak. |
nadas etmek | * bir tarlayısürerek dinlenmeye bırakmak. |
nadasa bırakmak (veya nadasa yatırmak) | * tarlayınadas etmek için ekmeyip bırakmak. |
nadaslı | * Nadasa bırakılmış. |
nadaslık | * Nadasiçin ayrılmış. |
nadide | * Az görülür, görülmedik, seyrek görülen, çok değerli. |
nadim | * Yaptığı bir davranıştan pişmanlık duyan, pişman. |
nadim olmak | * pişman olmak. |
nadir | * Seyrek, az, az bulunur. |
nadirat | * Seyrek, az görülen, az bulunan şey veya durum. |
nadiren | * Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir. |
nafaka | * Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü, geçimlik. * Birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararıyla bağlanan aylık. |
nafaka bağlanmak | * (yasaca, bakılmasızorunlu olan kişiye) mahkeme kararıyla evlât, koca gibi bir kimsenin, geçim parası vermesini sağlamak. |
nafaka sağlamak | * geçinecek kadar para temin etmek. |
nafakalanma | * Nafakalanmak işi. |
nafakalanmak | * Geçimi sağlanmak. |
nafıa | * Bir yeri bayındır duruma getirmek için yapılan işlerin tamamı, bayındırlık işleri. |
nafi | * Yararlı, kazançlı. |
nafile | * Yararsız, boşa giden, boş, işe yaramayan. * Boşuna, boşyere. * Fazladan kılınan (namaz veya tutulan oruç). |
nafile namazı | * Fazladan kılınan namaz. |
nafile yere | * Boşyere, boşu boşuna. |
nafiz | * Delip geçen. * İçe işleyen. * Sözü geçen, etkili olan. |
nafta | * Petrolden 100-250°C arasında damıtılan ürün. |
Kategoriler