nişan almak | * (ateşli silâhlara) bir hedefi vurmak için gerekli doğrultuyu vermek, gezlemek. * kendisine nişan verilmek. |
nişan atmak | * ateşli silâhlarla atışyapmak. |
nişan halkası | * Evlenecek olan çiftin nişanlanınca taktıklarıve düğünden sonra da taşıdıklarıhalka biçiminde yüzük, nişan yüzüğü. |
nişan koymak | * ileride tanıyabilmek veya ölçebilmek için bir şeyin durumunu, onun herhangi bir özelliğini akılda tutmak veya iz bırakmak. |
nişan takmak | * (nişanlanan çift için) nişan yüzüklerini parmaklarına geçirmek. * göğsüne nişan iliştirmek. |
nişan vermek | * birini nişan ile ödüllendirmek. |
nişan yapmak | * nişan töreni düzenlemek. |
nişan yüzüğü | * Nişan halkası. |
nişancı | * Attığıkurşun, taşvb.ile hedefi vurmakta ustalık kazanmışolan. * Padişah divanıüyesi olan, antlaşma, berat, menşur, name ve fermanların başına tuğra çeken görevli, tevkici. |
nişancılık | * Nişancı olma durumu. |
nişane | * Ateşli silâhlarda, namluya hedefin uzaklığına ve bulunduğu yerin yüksekliğine göre gereken yükselişaçısını veren, silâhı bu hedefe doğrultmaya yarayan alet. * Hedef. * Eser, iz, belirti. |
nişangâh | * Ateşli silâhlarda namluya hedefin uzaklığına ve bulunduğu yerin yüksekliğine göre gereken yükselişaçısını veren, silâhı bu hedefe doğrultmaya yarayan alet. * Hedef. |
nişangeç | * Düzeltilmiş bir ağaç parçasının kenarına değişik aralıklarda paralel çizgiler çizmek için, marangozlukta kullanılan el aracı. |
nişanıatmak (veya bozmak) | * (kadın veya erkek) nişandan vazgeçmek. |
nişanlama | * Nişanlamak işi. |
nişanlamak | * Bir çiftin evlenme işinin kararlaştığına belirti olarak parmaklarına yüzük takmak, yavuklamak. * Bir hedefi vurmak için silâh, taşvb.ye belli bir doğrultu vermek. * Bir şeyin yerini belirtmek, işaretlemek, nişan koymak. |
nişanlanış | * Nişanlanma işi veya biçimi. |
nişanlanma | * Nişanlamak işi. * Bir erkekle bir kadının ileride birbirleriyle evlenmek için yaptıklarısözleşme. |
nişanlanmak | * Nişanlıduruma gelmek. * Evlenmeye söz verme belirtisi olarak yüzük takmak. |
nişanlı | * Evlenmek için söz verip yüzük takmışolan (kimse). * Belirleyici bir işareti, alâmeti, nişanı olan kimse. |
nişanlık | * Nişanlılık. |
nişanlılık | * Nişanlı olma durumu, yavukluluk. |
nişansız | * Belirleyici bir işareti, alâmeti, nişanı olmayan. |
nişasta | * Tahıl tanelerinden mercimek, bezelye gibi bazı baklagillerden veya patates gibi birtakım yumrulardan özel yöntemlerle çıkarılan una benzer bir madde. |
nişasta buğdayı | * Kaplıcayıandıran, ufak taneli, nişastasıçok, dağlık yerlerde yetişen bir buğday türü. |
nişastacılık | * Nişasta yapmak veya satmak işi. |
nişastalanma | * Nişastalanmak işi veya durumu. |
nişastalanmak | * Nişastaya karışmışolmak, nişasta ile işlem görmek. |
nite | * Nasıl, niçin. |
nitekim | * Gerçekten, nasıl ki, hakikaten. |
nitel | * Nitelik bakımından olan, nitelikle ilgili bulunan. |
niteleme | * Nitelemek işi. |
niteleme belirteci | * Niteleme zarfı. |
niteleme sıfatı | * Bir ismi niteleyen sıfat: Çok çalışkan. Pek yaramaz vb. |
niteleme zarfı | * Bir fiilin, bir sıfatın veya bir başka zarfın anlamınınitelik bakımından etkileyen zarf: Böyle konuşmayınız. Gülerek gitti. İyi etti. |
nitelemek | * Bir şeyin niteliğini belirtmek. |
nitelendirilme | * Nitelendirmek işi. |
nitelendirilmek | * Nitelendirmek işine konu olmak. |
nitelendirme | * Nitelendirmek işi, vasıflandırma. |
nitelendirmek | * Niteliğini belirtmek, nitelik kazandırmak, vasıflandırmak. |
niteleniş | * Nitelenmek işi veya biçimi. |
nitelenme | * Nitelenmek işi, vasıflanma. |
nitelenmek | * Niteliği belirtilmek, nitelik kazanmak, vasıflanmak. |
niteleyiş | * Nitelemek işi veya biçimi. |
nitelik | * Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet. * Bir şeyin iyi veya kötü oluşu, kalite. * Bireyi, nesne veya yaşantının bir yönünü, ötekilerden ayırt etmeye yarayan ve ölçebilen özellik, keyfiyet. |
nitelikli | * Bir şeye ayırt edici özellik veren, vasıflı. * Bir şeye nitelik bakımından üstünlük kazandıran, kaliteli. |
nitelikli işçi | * İstenilen nitelikleri taşıyan, iyi yetişmiş, usta işçi, kalifiye işçi, vasıflı işçi. |
niteliksiz | * Ayırt edici özelliği olmayan, basit, düz. * Nitelik bakımından üstün olmayan, kalitesiz. |
niteliksizlik | * Niteliksiz olma durumu, kalitesizlik. |
nitramit | * Doğal amonyum nitrat. |
Kategoriler