Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 2

ocağına darıekmek * Bkz. ocağına incir dikmek.
ocağına düşmek * birine koruması için sığınmak veya yardım etmesi için yalvarmak.
ocağına incir dikmek * birinin evini barkınıdağıtmak.
ocağınıyeşertmek * aile yuvasınıcanlandırmak.
ocak * Ateşyakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma gibi amaçlarla kullanılan yer.
* Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, şömine.
* Isıvererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya âlet.
* Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığıyer.
* Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer.
* Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiştoprak
parçası.
* Bir şeyin en çok bulunduğu veya yapıldığıyer.
* Aynıamaç ve düşünceyi paylaşanların kurduklarıkuruluşveya toplandıkları, görev yaptıklarıyer.
* (bazıdeyimlerde) Ev, aile, soy.
* Bazıhastalıkları iyi ettiğine inanılan aile.
* Yılın 31 gün süren birinci ayı, kânunusani.
ocak başı * Ocağın başında yemek yenilen yer.
ocak eşeği * Ocakta odunlarıdayayarak çatmaya yarayan üç ayaklıdemir araç.
ocak kaşı * Ocağın içinde üstüne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer.
ocak katı * Belirli bir düzeyde hazırlanmışgaleri ağının tümü.
ocak taşı * Ocağın çevresine yerleştirilen ateşe dayanıklıtaş.
ocakçı * Ateşçi.
* Ocak bacalarıtemizleyicisi.
* Kahvelerde ocak başında kahve, çay gibi şeyleri hazırlayan kimse.
ocakçılık * Ocakçı olma, ocakçının işi.
ocaklı * Ocağı olan, içinde ocağı bulunan.
* Ocaktan olan (yeniçeri).
ocaklık * Bir aileye, babadan oğula geçmesi için verilen (mülk).
* Ateşyakılan yer, ocak.
* Bir yapının temelini veya çatısını oluşturan büyük kereste, temel direği.
* Mutfak.
* Baca.
ocumak * Bir şeyden korkmak, ürkmek, çekinmek.
* Bir şeyden soğumak.
od * Ateş.
od ocak * Mal, mülk, maddî zenginlik.
od yok ocak yok * “çok yoksul” anlamında kullanılır.
oda * Evin veya herhangi bir yapının oturmak, çalışmak, yatmak gibi işlere yarayan, banyo, salon, girişvb.
dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz.
* Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik.
* Yeniçeri kışlası.
oda hapsi * Askerî ceza hukukunda kabul edilmiş bir ceza türü.
oda müziği * Az sayıda çalgı için ve özel toplantılarda çalınmak amacıyla bestelenmişmüzik.
oda spreyi * Havasız kalan veya havasıağırlaşan odalarda güzel ve hoşkoku veren bir sprey türü.
odabaşı * Hanlarda çalışan uşakların başı.
* Yeniçeri kuruluşunda görevi alaylarda selâm törenlerini düzenlemek ve yönetmek olan subay.
odacı * Resmî kuruluşlarda, işyerlerinde, temizlik ve getir, götür işlerine bakan görevli, hizmetli, hademe,
müstahdem.
odacık * Küçük oda.
odacılık * Odacı olma durumu veya odacının görevi, hademelik.
odak * Bir ışık veya ısıkaynağından yayılan ışınların toplandığıyer, mihrak.
* Herhangi bir düşüncede, nitelikte olan kimselerin kaynağıveya bir şeyin toplandığı, yoğunlaştığıyer,
mihrak.
odak noktası * Bir merceğe paralel olarak gelen ışınların, mercekten geçip kırıldıktan sonra merceğin öte yanında
birleştikleri nokta.
odaklama * İyi bir görüntü elde etmek, görüntüyü tam odak noktasına düşürmek için alıcımerceğinde yapılan
düzenleme.
odaklamak * İyi görüntü elde etmek, görüntüyü tam odak noktasına düşürmek için alıcımerceğini düzenlemek.
odaklanma * Odaklanmak işi.
odaklanmak * Odaklamak işine konu olmak.
* Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak.
odaklaşma * Odaklaşmak durumu.
odaklaşmak * Bir ışık demeti veya elektron akışı bir noktada toplanmak.
* Odak durumuna gelmek.
odaklaştırma * Odaklaştırmak işi.
odaklaştırmak * Bir ışık demetini veya elektron akışını bir noktaya toplamak.
* Odak durumuna getirmek.
odaklayıcı * Alıcısının çalıştırılmasısırasında odaklamayı gerçekleştiren alıcıyönetmeni yardımcısı.
odalı * Herhangi bir sayıda odası olan.
* Topkapısarayında oturan saray adamları.
odalık * Bir erkeğin nikâhsız olarak aldığıcariye.
* Padişah ve şehzadelerin, saraya alınan karavaşlar arasından seçtikleri kadın, ikbal.
odeon * Eski Yunan’da müzisyenlerin konser verdiği basamaklıyer.
oditoryum * Dinleme salonu.
odsuz * Ateşsiz.
odsuz ocaksız * Çok yoksul, aç ve barınaksız.
odun * Yakılmak için kesilmiş, parçalanmışağaç.
* Anlayışsız ve kaba (kimse).
odun bilimi * Odunun yapısını; fiziksel, mekanik ve kimyasal özelliklerini inceleyen bilim dalı, ksiloloji.
odun gibi * anlayışsız, görgüsüz.
odun kömürü * Odunun kömürleştirilmesiyle elde edilen, kalori değeri düşük kömür, mangal kömürü.
odun özü * Bitkiye destek olan, besi suyunu taşıyan, odunda bulunan katımaddelerden her biri.
odun sobası * Sadece odun yakılmasına elverişli bir soba türü.
oduncu * Odun kesen veya satan kimse.

Bir yanıt yazın