ocağına darıekmek | * Bkz. ocağına incir dikmek. |
ocağına düşmek | * birine koruması için sığınmak veya yardım etmesi için yalvarmak. |
ocağına incir dikmek | * birinin evini barkınıdağıtmak. |
ocağınıyeşertmek | * aile yuvasınıcanlandırmak. |
ocak | * Ateşyakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma gibi amaçlarla kullanılan yer. * Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, şömine. * Isıvererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya âlet. * Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığıyer. * Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer. * Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiştoprak parçası. * Bir şeyin en çok bulunduğu veya yapıldığıyer. * Aynıamaç ve düşünceyi paylaşanların kurduklarıkuruluşveya toplandıkları, görev yaptıklarıyer. * (bazıdeyimlerde) Ev, aile, soy. * Bazıhastalıkları iyi ettiğine inanılan aile. * Yılın 31 gün süren birinci ayı, kânunusani. |
ocak başı | * Ocağın başında yemek yenilen yer. |
ocak eşeği | * Ocakta odunlarıdayayarak çatmaya yarayan üç ayaklıdemir araç. |
ocak kaşı | * Ocağın içinde üstüne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer. |
ocak katı | * Belirli bir düzeyde hazırlanmışgaleri ağının tümü. |
ocak taşı | * Ocağın çevresine yerleştirilen ateşe dayanıklıtaş. |
ocakçı | * Ateşçi. * Ocak bacalarıtemizleyicisi. * Kahvelerde ocak başında kahve, çay gibi şeyleri hazırlayan kimse. |
ocakçılık | * Ocakçı olma, ocakçının işi. |
ocaklı | * Ocağı olan, içinde ocağı bulunan. * Ocaktan olan (yeniçeri). |
ocaklık | * Bir aileye, babadan oğula geçmesi için verilen (mülk). * Ateşyakılan yer, ocak. * Bir yapının temelini veya çatısını oluşturan büyük kereste, temel direği. * Mutfak. * Baca. |
ocumak | * Bir şeyden korkmak, ürkmek, çekinmek. * Bir şeyden soğumak. |
od | * Ateş. |
od ocak | * Mal, mülk, maddî zenginlik. |
od yok ocak yok | * “çok yoksul” anlamında kullanılır. |
oda | * Evin veya herhangi bir yapının oturmak, çalışmak, yatmak gibi işlere yarayan, banyo, salon, girişvb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz. * Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik. * Yeniçeri kışlası. |
oda hapsi | * Askerî ceza hukukunda kabul edilmiş bir ceza türü. |
oda müziği | * Az sayıda çalgı için ve özel toplantılarda çalınmak amacıyla bestelenmişmüzik. |
oda spreyi | * Havasız kalan veya havasıağırlaşan odalarda güzel ve hoşkoku veren bir sprey türü. |
odabaşı | * Hanlarda çalışan uşakların başı. * Yeniçeri kuruluşunda görevi alaylarda selâm törenlerini düzenlemek ve yönetmek olan subay. |
odacı | * Resmî kuruluşlarda, işyerlerinde, temizlik ve getir, götür işlerine bakan görevli, hizmetli, hademe, müstahdem. |
odacık | * Küçük oda. |
odacılık | * Odacı olma durumu veya odacının görevi, hademelik. |
odak | * Bir ışık veya ısıkaynağından yayılan ışınların toplandığıyer, mihrak. * Herhangi bir düşüncede, nitelikte olan kimselerin kaynağıveya bir şeyin toplandığı, yoğunlaştığıyer, mihrak. |
odak noktası | * Bir merceğe paralel olarak gelen ışınların, mercekten geçip kırıldıktan sonra merceğin öte yanında birleştikleri nokta. |
odaklama | * İyi bir görüntü elde etmek, görüntüyü tam odak noktasına düşürmek için alıcımerceğinde yapılan düzenleme. |
odaklamak | * İyi görüntü elde etmek, görüntüyü tam odak noktasına düşürmek için alıcımerceğini düzenlemek. |
odaklanma | * Odaklanmak işi. |
odaklanmak | * Odaklamak işine konu olmak. * Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak. |
odaklaşma | * Odaklaşmak durumu. |
odaklaşmak | * Bir ışık demeti veya elektron akışı bir noktada toplanmak. * Odak durumuna gelmek. |
odaklaştırma | * Odaklaştırmak işi. |
odaklaştırmak | * Bir ışık demetini veya elektron akışını bir noktaya toplamak. * Odak durumuna getirmek. |
odaklayıcı | * Alıcısının çalıştırılmasısırasında odaklamayı gerçekleştiren alıcıyönetmeni yardımcısı. |
odalı | * Herhangi bir sayıda odası olan. * Topkapısarayında oturan saray adamları. |
odalık | * Bir erkeğin nikâhsız olarak aldığıcariye. * Padişah ve şehzadelerin, saraya alınan karavaşlar arasından seçtikleri kadın, ikbal. |
odeon | * Eski Yunan’da müzisyenlerin konser verdiği basamaklıyer. |
oditoryum | * Dinleme salonu. |
odsuz | * Ateşsiz. |
odsuz ocaksız | * Çok yoksul, aç ve barınaksız. |
odun | * Yakılmak için kesilmiş, parçalanmışağaç. * Anlayışsız ve kaba (kimse). |
odun bilimi | * Odunun yapısını; fiziksel, mekanik ve kimyasal özelliklerini inceleyen bilim dalı, ksiloloji. |
odun gibi | * anlayışsız, görgüsüz. |
odun kömürü | * Odunun kömürleştirilmesiyle elde edilen, kalori değeri düşük kömür, mangal kömürü. |
odun özü | * Bitkiye destek olan, besi suyunu taşıyan, odunda bulunan katımaddelerden her biri. |
odun sobası | * Sadece odun yakılmasına elverişli bir soba türü. |
oduncu | * Odun kesen veya satan kimse. |
Kategoriler