Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 3

oduncul * Odunla beslenen böcek.
odunculuk * Odun kesme ve satma işi.
odunlaşma * Bazı bitki hücrelerinde odun özü denilen bir kimyasal madde alarak odunsu bir duruma girmeleri olayı.
* Kabalaşma.
odunlaşmak * (bitkilerde) Odun durumuna gelmek.
* Kabalaşmak.
odunluk * Odun konulan yer.
* Odun durumuna getirilip yakılmaya elverişli (ağaç).
* Kabalık, anlayışsızlık.
odunsu * Oduna benzeyen, odunu andıran.
odunumsu * Oduna benzer, odun gibi.
* Kaba, iri, heybetli.
odyometre * İşitme organıve sisteminin niteliklerini değerlendiren, işitmeyi ölçen araç.
odyovizüel * Görsel-işitsel.
of * Sıkıntı, bezginlik, usanç, acı gibi duyguları bildirir.
of çekmek * oflamak.
ofis * İşyeri, daire, büro.
oflama * Oflamak işi.
oflamak * “Of” diyerek sıkıntı, bezginlik, usanç, acıveya yorgunluk duyduğunu belli etmek.
oflatıp puflatmak * bunaltıp sıkıntıçekmeye sebep olmak.
oflaya puflaya * sıkılarak, acıçekerek, bunalarak.
oflaz * İyi, güzel, mükemmel.
ofris * Salepgillerden, çiçekleri sinek, örümcek gibi birtakım böcekleri andıran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys).
ofsayt * Futbolda hücuma geçen takımın en az bir oyuncusunun topla oynandığı anda rakip takımın kale çizgisine,
o takımın en yakın oyuncusundan daha yakın bulunmasıdurumu.
ofset * Kalıp izlerini önce kauçuğa, kauçuktan da kâğıda geçirmeye dayanan çift kopyalı baskıyöntemi, düz baskı.
ofsetçi * Ofset baskıyapan kimse.
oftalmolog * Göz hekimi.
oftalmoloji * Göz hekimliği.
oftalmoskop * Gözün içini aydınlatıp görmek ve gözü muayene etmek için kullanılan ayna.
oğalamak * Bkz. ovalamak.
Oğan * Tanrı.
oğdurmak * Bkz. ovdurmak.
Oğlak * Zodyakta Yay ile Kova arasındaki burç, Cedi. 343 Zodyak.
oğlak * Keçi yavrusu.
Oğlak dönencesi * Güney yarıkürenin 230 27’lik enleminde, güneşin 23 Aralık’ta, öğle üzeri dimdik durduğu çember, kış
dönencesi.
oğlaklamak * (keçi) Yavrulamak.
oğlan * Erkek çocuk.
* Yetişkin erkek.
* İskambil kâğıtlarında genç erkek resimli kâğıt, bacak, vale.
* Cinsel bakımdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapık erkek çocuk.
oğlan evi * Nişan, düğün gibi törenlerde erkek tarafının bulunduğu ev.
oğlancı * Erkeklerle cinsel ilişki kuran eş cinsel aktif erkek, kulampara.
oğlancık * Küçük oğlan çocuk.
oğlancılık * Oğlancı olma durumu, kulamparalık.
oğmaç * Bkz. ovmaç.
oğmak * Bkz. ovmak.
oğul * Erkek evlât.
* Yaşlıkimselerin genç erkeklere söylediği bir seslenme.
* Bazıkelimelerin anlamınıpekiştirmek için kullanılır.
* Bey veya ana arıdenilen bir dişi arıyla kovandan çıkan arıtopluluğu.
oğul balı * Oğul arılarının yaptığı bal.
* Bir büyük anneye veya büyük babaya göre oğuldan olan erkek torun.
oğul çıkarmak * bir kovan, yeni bir oğul arısıtopluluğu meydana getirmek.
oğul oğul * Gruplar hâlinde, bölük bölük.
oğul otu * Ballı babagillerden, 20-150 cm yükseklikte, tıpta yapraklarından yararlanılan çok yıllık ve otsu bir bitki,
kovan otu, melisa (Melissa officinalis).
oğul uşak * Çocuklar ve torunlar.
oğul vermek * oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp ayrı bir kovana gitmek.
oğulcuk * Oğul sözünün sevgi bildiren küçültme veya okşama biçimi.
* Döllenmişyumurtacığın gelişmeye başladığı andan dölüt olmasına kadar geçen süredeki adı, rüşeym,
embriyon.
* Bitki tohumlarında bir kökçük ile bir filizcikten oluşan ana bölüm.
oğulduruk * Döl yatağı.
oğullanma * Oğullanmak işi veya durumu.
oğullanmak * Arılar, oğul durumuna gelmek.
oğullu * Oğlu olan.

Bir yanıt yazın