Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 6

okuma yitimi * Görmede hiçbir bozukluk olmadığıhâlde okuma yetisinin yok olması, aleksi.
okumak * Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynızamanda seslere
çevirmek.
* Bu biçimde yazılmışolan bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek.
* Bir konuyu öğrenmek için okulda, bir öğretmenin yanında veya yazılışeyler üzerinde çalışmak, öğrenim
görmek.
* (şarkı, türkü veya şiir vb. için) Sesli olarak veya ezgi ile söylemek.
* Bir şeyin anlamınıçözmek.
* Bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak.
* Hastalığı iyi edeceğini ileri sürerek okuyup üflemek, üfürükçülük etmek.
* Bir yere çağırmak, davet etmek, okuntu göndermek.
* Sövmek, küfretmek.
okume * Afrika’da yetişen, kerestesi parlak, öz odunu mor, dışodunu pembe renkli bir ağaç (Aucoumea).
okumuş * Okuyarak bilgisini genişletmiş, öğrenim görmüş(kimse).
okumuşolmak * okunmuşgibi görünmek, öyle farzedilmek.
okumuşluk * Okur yazar, öğrenim görmüşolma durumu.
okunaklı * (yazı için) Açık ve düzgün harflerle yazılmış, kolaylıkla okunabilen.
okunaksız * (yazı için) Güçlükle okunabilen, düzgün olmayan.
okunma * Okunmak işi.
okunmak * Okumak işine konu olmak.
* Okunulmak.
* Belli olmak, açıkça görünmek.
okuntu * Çağrıkâğıdı, çağrılık, davetiye.
okunulma * Okunulmak işi veya durumu.
okunulmak * Okumak işi yapılmak.
okunuş * Okunmak işi veya biçimi.
okur * Okuyan kimse, okuyucu, kari.
okuryazar * Okumasıyazması olan, öğrenim görmüş(kimse).
okuryazarlık * Okuryazar olma durumu.
okus pokus * Dolap, düzen, hile.
okutma * Okutmak işi.
okutmak * Okumasını, öğrenim görmesini sağlamak.
* Okumak işini yaptırmak.
* Ders vermek, bir konu üzerinde yetiştirmek.
* Satarak elinden çıkarmak.
okutman * Üniversitede yabancıdil, Türkçe, tarih öğretimi ile görevlendirilen, uygulamalıçalışmalarıyöneten öğretim
üyesi yardımcısı, lektör.
okutmanlık * Okutmanın görevi, lektörlük.
okutturma * Okutturmak işi.
okutturmak * Okutmak işini yaptırmak.
okutulma * Okutulmak işi.
okutulmak * Okutmak işine konu olmak.
okutuş * Okutmak işi veya biçimi.
okuyucu * Sürekli olarak gazete, dergi vb. okuyan, okur, kari.
* Şarkı, türkü okuyan kimse, şarkıcı, türkücü.
* Düğüne çağrıyapan kimse.
okuyup üflemek * dinî inanca göre bir duayı okuduktan sonra, üfleyerek ruhlara yollamak.
okuyuş * Okumak işi veya biçimi.
oküler * Optik aletlerinde objektiften aldığıışınları göze veren mercek sistemi.
okültizm * Bkz. gizlicilik.
okyanus * Kıtaları birbirinden ayıran engin, açık deniz, ana deniz, umman.
okyanus çukuru * 3000-4000 m derinlikten 6000-7000 m derinliğe kadar devam eden deniz dibi çukuru.
okyanus mavisi * Koyu mavi.
ol * O gösterme sıfatı.
ola * acaba, sahi, bulunabilir.
ola ki * olabilir ki, belki.
olabilir * Gerçekleşme imkânı bulunan, olur, mümkün, kabil.
olabilirlik * Olasılık, ihtimal.
olabilme * Olabilmek işi veya durumu.
olabilmek * Gerçekleşmesi mümkün olmak, uygulanabilir olmak.
olacak * Olması, yapılmasıuygun olan.
* Kendinden beklenilen davranışı gösteremeyen.
* Olma, gerçekleşme olasılığı bulunan şey.
* Olmasının önüne geçilemeyen durum.
olacak gibi değil * olamaz, olmuyor, olacağa benzemiyor.
olagelme * Olagelmek işi.
olagelmek * Sürmek, süregelmek, devam etmek.
olağan * Sık sık olan, olagelen, tabiî.
* Alışılmışolan, normal.
olağan dışı * Olağan olmayan, gayri tabiî.
olağanlaşma * Olağanlaşmak işi.
olağanlaşmak * Olağan duruma gelmek.

Bir yanıt yazın